Bosna, hafızalarımızda hala canlılığını koruyan, çok yakın çağ tarihinin soykırımlarından (Hocalı’da da olduğu gibi) bir tanesinin yaşandığı bir ülke olarak yer alır. 1992’nin Nisan ayında başlayan ve üç yıldan fazla süren Bosna Savaşı sırasında Boşnaklar sistematik bir soykırıma tabi tutulmuşlardır. Bu savaşta hayatını kaybeden, şehit olanlara Allah’tan rahmet dilerim.
Bosna’nın bu dramatik tarihi ve insanı kahredici acı olayı yanısıra bizi çok yakından ilgilendiren bir başka yönü daha bulunmaktadır. O da Bosna entellektüelleri ve Avrupa İslamı’dır. Avrupa Müslümanlarının gündeminde pek fazla olmayan bu konu, dünyada yaşanan olaylar ve Avrupa’daki Müslümanların konumuyla, önemini her geçen gün daha da pekiştirmektedir.
Başta Orta Doğu’da yaşanan gayri insani olaylar ve tabii ki Avrupa’nın muhtelif yerlerinde İslam adına, Müslümanlar adına yapılan eylemler, Avrupa’da yaşayan kanaat önderlerini, düşünürleri ve sorumluluk sahibi olanları derin bir muhasebeye davet etmektedir. Her ne kadar Müslümanlar ‘Bu benim islamın değildir’ sloganıyla yaşanan olaylardan Müslümanlar sorumlu tutulmamalıdır demeye çalışsalar da, büyük kitleler, ne yazık ki dıştan bakışla olayları yorumlamaya devam etmekteler. İslam dünyasında cereyan eden kanlı eylemler, köktenci, aşırı, gayri insani hareketler neyin nesiydi? sorusu genç beyinleri meşgul ediyor.
Avrupa’da yetişen genç Müslümanlar yaşananlar karşısında ve muhatap oldukları sorular karşısında türlü çıkış yolları aramaktalar. Müslümanların geniş bölümünde hakim olan ‘helaller ve haramlar’la sınırlı din algısını zorlayarak, hem kendilerini rahatlatıcı hem içinde yaşadıkları ülke insanlarını serinletici bir islam algısını irdeliyorlar.
Tam da bu sırada, Müslümanların zorlandıkları bir dönemde, sorumluluk sahibi Müslümanların üzerinde durmaları gereken, Bosna İslamı tecrübesi karşımıza çıkmaktadır. 500 yıllık bir tarihi tecrübeye sahip olan Bosna İslamı yani Avrupa İslamı, bugüne kadar Avrupa’daki Müslümanların gündemine hakkıyla giremedi. Bosna sadece yukarıdaki yaşanan soykırım etrafında gündemimizdeydi. Oysa Avrupa müslümanlarının tanışmaları ve bilmeleri kaçınılmaz olan bir Bosna İslam örneği vardı karşımızda. Bu bizim için, Avrupa için bir şanstı aslında. Ortada bu doğrultuda Almanya’da yapılan bir iki toplantı ve bir kaç yayından başka bir şey yok. Halbuki, özellikle Paris’teki Charlie Hebdo saldırıları sonrası Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Profesörlerinden Hayri Kırbaşoğlu ile yapılan bir söyleşide, ‘İslam dünyası, mevcut sıkışık durumdan “Bilge Kral” Aliya İzzetbegoviç’in Bosna’sını örnek alarak, kurtulabilir’ mesajı veriliyordu.
Peki, kim di bu Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç? Bosna tecrübesi neyi içeriyordu? Bosna İslamı ya da Avrupa İslamı’ndan bahsedebilir miydik?
İsminden de anlaşılacağı üzere hem Kral yani devlet adamı, siyasetçi, yönetici hem de Bilge yani bilim adamı, entellektüel, yazar bir kişiliğe sahip Aliya İzzetbegoviç. Düşünce ve aksiyonun hemhal olduğu, teori ve uygulamanın aynı kişide birleştiği, örneğine ender rastlanan bir kişilik. Krallık kişiliği belki kısaca şöyle anlatılabilir: Yirminci yüzyılın yetiştirdiği Bosna mücadelesinin sembol ismi Aliya İzzet Begoviç lise yıllarıda Müslüman Gençler Kulübü’nü kurar. 24 yaşında hapisaneye girer. 45 yaşında yazdığı İslam Manifestosu adlı kitabıyla Yugoslav komünist rejiminin tüm şimşeklerini üzerine çeker. Ve Aliya tekrar cezaevine girer. Cezaevinden çıkınca Bosna Hersek’in bağımsızlığı için siyasi mücadeleyi başlatır. Demokratik Eylem Partisi adayı olarak 1990 yılında Bosna-Hersek’te yapılan seçimlere katılır. Seçimlerden Bosna-Hersek başkanı olarak çıkar. Ve 1992 yılında malum savaş başlar…
Şu cümleler ise Aliya’nın entellektüel yanını daha net bir şekilde anlatıyor: “Muhammed İkbal’den Kierkegard’a, Hay bin Yekzan’dan Erich Fromm’a, Aristo’dan Adorno’ya, İmam-ı Gazali’den Fazlurrahman’a… onlarca ismi zihinsel yolculuğunda hapishane arkadaşı edinmiş bir lider hiç kuşkusuz dünyayı ve ukbayı kavrayışında da emsallerinden ayrılacaktır.”
Doğu ve Batı düşüncesinin temel taşlarının yan yana zikredildiği bu düşünce dünyası hiç şüphesiz küresel bir vizyonu da beraberinde getirmektedir. Aliya İzzetbegoviç’in ‘Doğu ve Batı Arasında İslâm’ adlı eserinde karşımıza ‘Maneviyatçı, maddiyatçı ve İslâmî’ bir dünya görüşü çıkmaktadır. Yani ‘şuur, tabiat ve insan’. İnsanlık tarihi sürecinde ortaya çıkan ideoloji, felsefe ve düşünce sistemleri bu üç temel dünya görüşünün birine dayanır. “Bunların birincisine göre, yegâne veya esas varlık ruhtur, ikincisine göre maddedir. Üçüncüsüne gelince, o ruh ve maddenin bir arada varoluşundan ortaya çıkmaktadır. Çünkü, yalnızca madde olsaydı, materyalizm tek tutarlı felsefe; maneviyat ise tamamen mânâsız bir tutum olurdu. Diğer yandan eğer ruh varsa, o zaman insan da vardır ve maneviyat ile ahlâk olmadan insan hayatı mânâsızdır. En yüksek şekli insanda sergileyen ruh-madde birliği prensibinin adı ise İslâm’dır.”
Bosna İslam anlayışı ya da ekolünün günümüzde yaşayan bir ismi de eski Bosna Hersek Diyanet İşleri Başkanı Dr. Mustafa Çeriç’tir. Çeriç’e, dünya barışına yaptığı katkı ve hoşgörü kültürünün yayılması yönündeki gayretlerinden dolayı 2003 yılında UNESCO’dan Barış Ödülü verildi. Çeriç Bosna İslam öğretisinin püf noktasını şöyle anlatıyor: ‘Bizim mezhebimize (Hanefiliğe) göre dinde değiştirilemeyecek bazı şeyler vardır. Ama bunlar farklılaşabilir, çeşitli hallere bürünebilir. Bunu su gibi düşünün. Suyu sadece su olarak da kullanabilirsiniz ya da H2O’yu muhafaza ederek onu buz haline de getirebilirsiniz, gaz haline de. Din de böyledir aslında. Bir formülü vardır, ama halleri ortama ve koşullara göre değişebilir. İmam el-Matüridi’ye göre (10. yüzyılda Semerkand’da yaşamış önemli düşünürlerden biri) nakil yanında akla da büyük önem vermiş ve hepimizin önünü açmıştır. Biz şimdi daha iyi anlıyoruz ki İslam alemi dogmaların alanını genişletip aklın önünü kestiğinde gerilemiş, bunun aksi olduğunda ise ilerlemiştir. Tarih bize bunu defalarca kafamıza vura vura öğretti.’
Evet, Bosna entellektüellerini temsilen, Bosna ya da Avrupa İslam anlayışını en güzel şekilde temsil eden ‘Kral Bilge’ Aliya İzzetbegoviç ve günümüzün inanmış aydını Mustafa Çeriç’in Avrupalı Müslümanlar tarafından yeniden keşfedilmesi, anlaşılması, anlatılması ve aktarılması kaçınılmaz oluyor. Bu anlayış yani Bosna İslam anlayışı ya da ekolu 500 yıllık bir tecrübedir. Özellikle Almanya’nın başını çektiği EuroIslam, yani Avrupa İslamı söylemlerinin tabiiki Bosna İslam anlayışı ile alakası yoktur. Bosna tecrübesi yani 500 yıllık Avrupa İslamı, Avrupalı Müslüman sorumlu bireyler tarafından yeniden gündeme getirilmeli, yeniden incelenmelidir.
Veyis Güngör
Mart 2015