PD:Türk Dışişleri Bakanının uçağına iniş izni verilmemesi ve T.C. Aile ve Sosyal İşler Bakanı Dr. Fatma Betül Sayan Kaya’nın Hollanda ziyaretiyle birlikte Türkiye-Hollanda ilişkilerinde deprem yaşanmakta. Bu ilişki doğal olarak Hollanda’da yaşayan Türklere de yansımakta. Bu konuda düşüncenizi alabilirmiyim?
Veyis Güngör: Evet iki hafta önce, 16 Nisan’da Türkiye’de yapılacak Halk oylamasıyla ilgili Hollanda’daki Türk vatandaşlarını bilgilendirmek amacıyla gelmek isteyen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağına son anda iniş izni verilmedi. Aynı gün Aile ve Sosyal İşler Bakanı Dr. Fatma Betül Sayan Kaya Almanya üzerinden kara yoluyla Rotterdam’a geldi. Ne yazık ki, onunda Türk Konsolosluğuna çok yakın mesafede önü kesildi. Saatlerce ayakta tutuldu. Ne Konsolosluk binasında bile olsa Türk vatandaşlarına konuşması engellendi. Her iki olayın öncelikle bir diplomatik kri olduğu ortada. Diğer taraftan 1961 Viyana Diplomasi Antlaşmasına göre hukuki bir kriz ve skandal. Üçüncüsü de sorunuzda belirttiğiniz gibi Hollanda’daki Türkleri de çok yakından ilgilendiren sosyal bir kriz. Siz de takip ettinniz. Rotterdam olaylarında ve ertesi gün Amsterdam’da meydana gelen gösteride 25, 30 vatandaşımız göz altına alındı. Rotterdam’da bir vatandaşımız dünyanın gözü önünde polis köpeği tarafından feci şekilde ısırtıldı. Tabiiki olayların Hollanda Türk toplumuna yansıması bunlarla kalmadı. O hafta Türk kuruluşları hükümet merkezine davet edildi ve konu etraflıca konuşuldu. Daha sonra olaylar medya da tartışılmaya devam etti. İşin garip tarafı ise, olayların yatışmasında yatıştırıcı bir rol oynaması beklenilen Rotterdam Belediye Başkanı Ahmet Aboutaleb olaylardan üç gün sonra bir televizyon programıda adeta kasılarak ‘polise vur emir verdim’ de ifadelerini kullandı. Doğrusu tüm Hollanda bu açıklamalardan şoke oldu. Müslüman ve Fas kökenli birisinden böyle talihsiz ve tahrik edici açıklama beklenmezdi. Ahmet Aboutaleb bununlada kalmadı. Rotterdam’da kamu düzenini tehdit ediyor diyerek Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’nın Türklerin bazı mekanlarında asılı resimlerini polis zoruyla kaldırttı. Bütün bunlara ragmen Hollanda Türk toplumu sağ duyulu davrandı. Allah’a şükürler olsun hukuk dışı gelişmeler yaşanmadı. Kaldıki, bazı Hollandalı uzmanlar Ahmet Aboutalieb’in açıklama ve tutumunun halkı kutuplaştığı ve mahkemeye verilmeli yönünde açıklamalar yaptılar. Kısaca ifade etmemiz gerekirse, Hollanda-Türkiye arasında yaşanan diplomatic krizden Hollanda Türk toplumu etkilenmiş ama sağ duyuyu elden bırakmamıştır.
PD: Hollanda’da seçimlerde Liberaller oy kayıp etsede birinci parti olarak çıktı. Wilders ve Denk Partisi büyük başarı sağladı.Seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Veyis Güngör: Öncelikle şunu söylemek gerekiyor. Liberaller yani VVD 15 Mart milletvekili seçim sonuçlarından dolayı T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür etmesi gerekir. Zira, Hollanda-Türkiye arasıda yaşanan kriz en çok VVD’ye yani Başbakan Rutte’ye yaradı. Krizden önce yapılan kamuoyu yoklamalarıda liberallerin, ırkçı partiyle aralarında çok az fark olmasına ragmen, seçimlerde araz kayıpla 33 milletvekili çıkaran liberallerin başarılarına Hollanda-Türkiye krizinin etkisinin olduğu apaçık ortadadır. Bunun yanısıra, özellikle seçimlere bir kaç gün kala televizyonlarda yapılan liderler tartışmalarında Başbakan Rutte iyi bir perpormans sergiledi. Özellikle ırkçı parti lideri Wilders’i kamuoyu önünde zaman zaman yerin dibine soktu. Mesela, ‘sen oturduğun yerden binlerce twitter atarken biz devleti yönettik sen ne yaptın’ gibi cümleler kullandı Başbakan. Böylece geçen seçimlere göre az kayıpla yine sandıktan birinci parti Başbakanın partisi VVD çıktı.
Irkçı parti, seçim öncesi bektlenilenin aksine, oylarını arttırdı ama ikinci parti oldu. Hatırlarsanız, bazen kamuoyu yoklamalarında 35 milletvekiliyle birinci parti olarak çıkmış ve tüm Hollandayı korkutmuştu ırkçı parti. Ama yine de Hollanda gibi, demokrasi ve özgürlüklerin merkezi haline gelen bir ülkede sadece müslümanlara savaş açarak seçimlere katılan bir partinin 20 milletvekili çıkarması çok düşündürücü. Hollanda ve Avrupa için endişe verici bir gelişmedir.
Diğer taraftan DENK Partisinin, kurulmasından kısa bir süre geçmesine karşın, seçimlerde 3 milletvekili çıkarıp Meclise girmesi büyük bir başarı olarak değerlendirilmelidir. Hollanda siyasi tarihinde, PVV’yi saymazsak, bir siyasi partiden koparak ilk seçimlerde meclise giren bir parti yoktur. Bunun için DENK rüzgarı yakalamıştır.
PD: Hollanda Türklerinin ağırlıklı olarak Denk Partisi’ne yönelmeleri ve diğer partilerdende Türk ya da Türkiyeli adayların meclise girmesi, Hollanda Türkleri açısından geleceğe yönelik olumlu bir gelişme diye bilirmiyiz?
Veyis Güngör: Evet, 15 Mart seçimlerinde çok farklı sebeplerden dolayı Hollanda Türkleri genelde DENK Partisine yönelmişlerdir. Çoğunluk olarak Türk vatandaşları bu seçimlerde stratejik oy kullanmışlar ve oylarını DENK Partisine vermişlerdir. Türkler böyle bir seçim davranışını bir de 2006 milletvekili seçimlerinde ortaya koymuşlardı. Hatırlayalım. 2006 seçimlerinde CDA ve PvdA milletvekili listelerinde yer alan 3 Türkü sözde Ermeni soykırımını Kabul etmedikleri için seçimlere kısa bir süre kala listeden çıkartmışlardı. O zaman Türkler toplandılar, stratejik oy kullanarak D66 Partisinden Fatma Kaya Koşer’i meclise taşımışlardı.
Aynı stratejik oy kullanmayı bu sefer Türkler 15 Mart seçimlerinde DENK Partisi için kullandılar. DENK Partisi yöneticileri bunun kıymetini bilmeliler. Seçimelerde bir zoru başardılar. Doğru. Ama esan iş bundan sonra başladı. Çok çalışmaları gerekiyor. Başarılı olmaları gerekiyor. Tabiiki, diğer taraftan Hollanda Türk toplumunun DENK Partisi ile ilgili çok büyük beklentilere girmemesi gerekir. Nihayetinde yeni bir parti. 150 koltuklu mecliste sadece 3 koltuğu var. Kendilerinden yapmaları zor olan şeyleri beklemek haksızlık olur.
Diğer taraftan, geleneksel partilerden seçimlere giren Türk asıllı milletvekillerinin almış oldukları tercihli oylarda önemlidir tabiiki. Ama en sevindiri olan Hollanda Türklerinin seçimlere büyük oranda katılmaları ev Hollanda siyasetinde biz de varız mesajını vermeleridir. Bu mesaj, gelecek seçimler ve tüm siyasi partiler için mutlaka değerlendirilecektir.
PD: Türkiye’de yapılan seçimler için Avrupalı Türklerin de oy kullanması büyük ayrışmalara neden olduğu yönünde şikayetler var. Son dönemde Avrupa ülkelerininde zorluk gösterdikleri dikkate alınırsa keşke Avrupa’daki Türklere oy hakkı verilmeseydi diye bilirmiyiz?
Veyis Güngör: Evet. Ne yazıkki böyle bir ayrışmadan bahsediliyor. Türkiye’deki bölünmeleri buraya taşımayın uyarıları da var. Oysa Türkiye’deki seçimlere aktif veya pasif katılma hakkını onyıllarca bekledik. Sonunda aldık. AK Parti böyle bir imkanı Avrupalı Türklere sundu. Bu imkanın pratikte uygulanmasında buradan kaynaklanan bazı sorunlar ortaya çıktı. 50 yıldır Hollanda’da yaşamamıza rağmen, buradaki seçim çalışmalarını az çok bilmememize rağmen, belkide oy kullanmanın sınırlı noktalarda olmasından da kaynaklanan, pratik ve teknik sorunlar yaşandı. Bu ülkede onlarca kez seçim yaşadık. Seçim öncesi kampanyalar yapılır. Sokaklarda el ilanları, gül, çicek dağıtılır. Oy verme günü gelince hiç bir kargaşalık yaşanmadan isteyen kendisine en yakın sandıkta oyunu kullanır. Burada seçim geleneği böyledir. Oysa biz de her şey abartılı, gösterişli, dışa yönelik olduğu için, seçim çalışmaları da bu yönde olabiliyor. Bizim de buranın şartlarına göre metodlar geliştirmemiz gerekir. Kimseyi rahatsız etmemeye özen göstermeliyiz. Bizim dışımızdaki göçmen topluluklarda kendi ülkelerindeki seçimler için Hollanda’da oy kullanmaktalar. Ama hiç bir sorun veya tartışmaya şahit olmuyoruz. Biz de bir de, seçimleri kendilerini göstermek için kaçınılmaz bir fırsat, bir araç olarak görenler var. Ayrıca bir kısım provakatörlerde devreye giriyor böyle anlarda. Birilerini karalıyorlar, iftira atıyorlar. Hedef taftasına oturtuyorlar. Bu ve benzeri olayları görenler, ki ilk kez geçen hafta Rotterdam’da Türkler arasında yapılan bir basın toplantısında, toplumda uzun yıllar hizmet etmiş olan bir arkadaş (A. B) ‘bu kadar bölüneceksek, başımıza bunlar gelecekse seçme hakkını geri verelim kardeşim’ ifadesini kullandı. Elbette bu işleri bu noktaya getirmemek gerekir…
Veyis Güngör
30 Mart 2017