Yaz tatili öncesi Amsterdam Biyografi Okumaları’nın sonucusunu geçen hafta Cuma akşamı gerçekleştirdik. Bu kez anlatılan biyografi, adı fazla bilinmeyen bir gönül erinindi: Hilmi Oflaz. Bu dünyadan göç edeli onsekiz yıl olmuştu. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in yoldaşıydı. Yakın çağ Türk düşünce tarihinin önemli isimlerinin devam ettiği Küllük, Çınaraltı ve Marmara Kıraathanesi’nin müdavimlerindi. İstanbul tarihi yarımadadaki Çorlulu Alipaşa Medresesi, İlesam, Türk Ocağı sık sık uğradığı, sohbet yaptığı yerlerdi. İsportacıydı ama vefat ettiğinde 30.000 kitabı çıkmıştı…
Neden Biyografi Okumaları? Amsterdam’da böyle bir faaliyetin kime ne faydası var? Bir insanın hayatını okuyup veya dinledikten sonra ne olacak? gibi bir çok soru soruluyor.
Bu sorulara Cuma akşamı da cevap verdim. Yıl, yanılmıyorsam 1987 veya 1988’di. Yaz tatilinde Amsterdam’dan bir grupla, Muhsin Yazıcıoğlu’nu ziyaret etmiştik. Görüşmemiz Necatibey’deki bir Vakıf binasında oldu. Muhsin bey yeni hapisten çıkmıştı. Geçmiş olsun ziyaretiydi bizimki. Ama aynı zaman da o yıllarda ülkücü haretekin içindeki çalkantılar hakkında da Muhsin beyden bilgi alacaktık. Yanımdaki arkadaşlar soruyor, Muhsin bey cevaplıyordu. Ben de dikkatle dinlemeye gayret ediyordum. Muhsin bey, birden bana döndü ve sen ne yapıyorsun? Ne işle iştigal ediyorsun? diye sordu. Ben de hiç beklemediğim soruya karşı, başkanım öğrenciyim, Amsterdam Üniversitesi’nde Pedagoji okuyorum dedim terleyerek. Maşallah dedi Muhsin bey, ‘sen şu bizim konuştuklarımızla ilgilenme. Okulunu bitir. Ayrıca çok sık biyografi oku’ dedi. Tamam efendim dedim sıkılarak. Hakikaten, Muhsin beyin dediklerini yıllar içinde yerine getirdim. Her bir biyografi okumamda yeni bir dünya yeni bir tecrübe ve yeni bir insan tarihiyle karşı karşıya geldim. Yıllar sonra, şehit olmasına çok yakın bir zamandı, Amsterdam’da görüştüğümüzde kendisine tekrar teşekkür ettim. Çünkü aidiyet duyduğumuz dünyanın dışında da dünyaların olduğunun farkına varmıştım Muhsin beyin tavsiyesiyle. Allah, Muhsin beyden razı olsun. Mekanı cennet olsun…
Geçen yıl, Türkevi Topluluğu olarak şöyle bir duyuru yapmıştık: “Her ay düzenlediğimiz “Amsterdam Tartışmaları” ve “Mesnevi Okumaları” etkinliklerine, “Biyografi Buluşmaları”nı da ekledik. Ve devamla şunları söylemişiz: “Biyografi, geçmiş zamanda yaşamış ya da günümüzde yaşayan bir şahsiyetin sadece bir hayat hikayesi değildir. Aynı zamanda bir dünya görüşüdür. Bir tarih felsefesidir. Bir kültür tarihidir. Bir tarih şuurudur. Bir iradedir. Bir duruştur. Bir ontolojidir. Türkevi Topluluğu Biyografi Okumaları’nda, bir milletin ya da bir sosyal kesimin düşünce dünyasını etkileyen, yön veren, ilham veren, en önemlisi de tarihe ve bir topluluğa mal olmuş şahsiyetlerle yakından tanışacağız”.
Amsterdam merkezli Türkevi Topluluğu, son bir yılda “Yeni bir Medeniyet Tasavvuru için Biyografi Buluşmaları“nda Prof. Dr. Erol Güngör, Arif Nihat Asya, Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, Aşık Veysel ve Üsad’ın talebesi Hilmi Oflaz’ı yad etti. Bu isimlerin hayatı, eserleri, düşünceleri, hatıraları, idrakları anlatılmaya gayret edildi. Ve daha sırada çok değerli isimler var. Sırayla yad edilecekler.
Ve meselenin felsefi boyutuna gelince. Nasıl Türk milleti olarak, geçmişte Haçlı seferlerinden ve Moğol istilasından yeni bir diriliş destanı yazarak çıkan zihniyeti bilme, öğrenme sorumluluğuna sahipsek, Avrupalı Türklerin de aynı sorumluluğa ihtiyacı vardır. Bu idrak ve anlayışın somut olarak görüldüğü bir alan da; kendini millet ve insanlık için adamışların biyografilerindedir. Bizim, Avrupa’nın ve tüm insanlığın derviş kişiliklere, sadakat sahibi ve tam bir görev taliplisi olana, veren ele, yarın için hesap kitap yapmayan, inandığı yolda tereddütsüz yürüyen, öncü kabul ettiği kişiye kol kanat geren, İlahi emir’i yani ‘Oku’ emrini yerine getiren kişilere ihtiyacı var. Bireyin hayatını anlamlı hale getirmeye davet eden, geçmişle sadece övünmeyen ama gelişmelere yeni anlamlar kazandıran, kendi tecrübesini insanlığa sunanları ele alıyoruz Biyografi okumalarında. Velhasıl, Türkevi Topluluğu tam çeyrek asırdır ve tabiiki Biyografi Okumalarıyla da; üstad Sait Başer için kullanılan ‘Oğuz’un, Töre’nin çocuklarını uyandırma gayretiyle çalışmaya devam ediyor’ ifadesinde özetlenen misyonun gerçekleşmesine katkıda bulunuyoruz. Artık Oğuz’un çocukları uyandırılmalı…
Veyis Güngör
3 Temmuz 2017