Birlikte yaşama kültürü ve Kurban Bayramı

Biz Türkler, tarih sahnesinde yer aldığımız günden itibaren, diğer bazı milletler gibi farklı kültür, din, dil mensuplarıyla birlikte yaşamış bir milletiz. Çok fazla ileriye gitmeden bir örnek verelim. Selçuklular çok kısa bir zaman biriminde öyle bir medeniyet teşekkül ettirmişler ki, bugün insanlığın çözüm bulmakta zorlandığı konularda büyük başarılar elde etmişler. Farklı inançlardan, kültürlerden ve dinlerden insanların birlikte yaşamalarını başarmışlar. Elbette, sonraki dönemlerde de örnek bir ‘Osmanlı çok kültürlü modeli’ vardır.

Bugün biz, bu tarihi mirasın çocukları olarak Avrupa’dayız. Avrupa, her ne kadar bazıları aksini iddia etselerde, günlük hayatta çok kültürlü bir toplumdur. Çok kültürlü toplumun da olmazsa olmazı birlikte yaşama kültürünün oluşturulmasıdır. Biz, tarihten gelen bir birlikte yaşama tecrübemizle bu sürece katkıda bulunmak durumundayız. Bu katkının somut uygulamalarından bir tanesi de her yıl Kurban Bayramında uygulanan Kurban Bayramı et toplama kampanyalarıdır.

Kurban Bayramı et toplama projesi on yıl önce Hollanda’daki Müslümanlar tarafından başlatılan bir yardımlaşma projesidir. O yıllarda, kurban kesen müslümanların, kurban etlerinin bir bölümünü toplayıp, KOÇ Sucuk fabrikasında sucuk haline getirilip, ihtiyaç sahiplerinin erzaklarını aldıkları Gıda bankalarına verilmeleriyle başlamıştır. Sonraki yıllarda geliştirilerek, kendilerini yalnız hissenden Hollandalıların da katıldıkları RestoVanHarte kuruluşuyla Kurban Bayramı Yemekleri projesi olarak devam etmiştir. Bu örnek projeyi gören bazı cami kuruluşları ve müslüman aileler, Kurban bayramlarında bulundukları mahalledeki ihtiyaç sahiplerine verilmek üzere bir kısım kurban etlerini gıda bankalarına vermişlerdir. Türklerin başlattıkları bu proje Hollanda’daki Faslı Müslümanlar tarafından da uygulamaya konulmuştur.

Müslümanlar bu davranışlarıyla Kurban Bayramında kurban kesmenin bir ibadet ancak paylaşmanın da bir kardeşlik olduğunu göstermişlerdir. Paylaşma sadece kendi aralarında kalmamış, aynı zaman da içinde yaşadıkları ülkenin insanlarına da ulaşmıştır. Zira organize edilen Kurban Bayramı Yemeklerinde, Müslümanlar neden Kurban keserler sorusuna cevap verilirken, yardımlaşmanın, paylaşmanın mensubu oldukları din ve medeniyetten kaynakladığı da uzun uzadıya katılımcılara anlatılmıştır. Müslümanlar bu proje ile renk, ırk, din ve dil ayırımı gözetmeden insanlara yardım edileceğini göstermişlerdir.  Ve dahası, müslümanlar bu etkinliklerle bayramların; varlığımızı, yokluğumuzu bölüşerek birlikte yaşama kültürünün en somut örneği olduğunu da göstermişlerdir. Bu aynı zaman da birlikte yaşama kültürünün de somut  bir örneği ve uygulamasıdır.

Evet, bu Kurban Bayramında da aynı sorumluluğu taşıyarak ‘birlikte yaşama kültürü’ne katkıda bulunmalıyız. Katkımız asla bayramlarla sınırlı olmamalıdır. Yıl boyu çeşitli vesilelerle devam etmelidir. Yukarıda da ifade ettim. Tarihten gelen bir birlikte yaşama gelenek ve kültür tecrübesine sahibiz. Bu bizim için olduğu kadar, içinde yaşadığımız ülkeler için de bir şanstır. Bu tecrübeyi biz, özellikle 13. Yüzyılda Anadolu’nun Moğal istilasından sonra daha da somutlaştırdık. Anadolu ve Türkiye Selçuklularından sonra, birlikte yaşama kültürü adeta bir ideoloji bir ontoloji haline geldi. Bizim, önce bu ontolojiyi öğrenmemiz gerekmektedir. O zaman, Avrupa’ya ve insanlığa nasıl katkı sağlandığı da kendiliğinden gelecektir. Zira birlikte yaşama kültürünün sırları ve esprileri o inanışta, o bakış açısında, o öğreti de gizlidir.

Bu vesileyle, tüm okuyucularımın Kurban Bayramını tebrik eder, bayramın insanlığa hayırlar getirmesini dilerim.

Veyis Güngör
31 Ağustos 2017

Bu yazı HABER Gazetesi için kaleme alınmıştır.

 

Scroll naar boven
Scroll naar top