Frankfurt okulu veya kültürel Marksistler, Avrupa sağcılarının korkulu rüyası

Uzun yıllar sonra yolum tekrar Frankfurt’a düştü. Mannheim’den değerli dostum, kültür adamı Tarık Bayram Gölezlioğlu’nun ısrarlı daveti ve bazı dostlarımızı yeniden görme arzusuyla, Frankurt kitap fuarını ziyaret ettim. Hollanda’dan Kamil Saygı ve yarı yolda Köln’den bize eşlik eden dostum Ahmet Özay ile birlikte gerçekleşti Frankfurt yolculuğumuz. Kitap fuarının Türkiye bölümünün açılışında bizi Frakfurtlu iş adamı kadim dostum Mehmet Kocagöl karşıladı. Fuara Türkiye’den katılan Ahmet Kot ağabey de oradaydı. Fuarda bir çok değerli kültür insanıyla tanışma imkanı buldum. Başta Kültür Bakanlığı yayınları olmak üzere, fuara katılan yayınevlerinin yeni eserlerini de görme şansım oldu. Türkiye bölümü, belki açılış günü olmasındandır, diğer ülkelerin pavyonlarına göre, pek canlı değildi…
Frankfurt denince, ilk aklımıza gelen elbette değerli dostlarımız ve geçmişteki hatıralarımızdır. Ancak bunların yanısıra, bir sosyal bilimci için Frankfurt denince, elbette Avrupa’nın bugünlere gelmesinde emeği olan Frankfurt Okulu da önem arzader. Hele hele Avrupa’nın şu günlerde giderek sağcı ve ırkçı bir tutum içine girmesi ve Avrupa sağcılarının korkulu rüyası olarak görülen ‘Kültürel Marksistler’i de hatırlamalıyız.
Frankfurt Okulu
Bilindiği gibi, sosyal bilimlerde Frankfurt Okulu olarak bilinen ekol bu şehirde doğmuş ve Avrupa, Amerika, hatta dünyayı etkisi altına almıştır. Ancak Kültür Marksizmi, kavram olarak 1920’de İtalyan komünist Antonio Gramsci tarafından kullanılmıştır. Gramsci, Karl Marks’ın aksine ekonominin değil kültür’ün daha ağır bastığını ileri sürmüştür. Kültür Marksizmi, daha sonra Frankfurt Okulu mensubu felsefecilerin, Amerika’ya (1933) göç etmeleriyle kullanılmaya devam edilmiştir. Devrimin başarısız olmasının sebeplerini kültürde aramışlardır. Theodor Adorno’ya göre işçiler medya, eğlence, reklam yani tüketim toplumunda uyuşmuşlar, sahte bir bilincin kurbanı olmuşlardır. Frankfurt Okulunda daha sonra Freud ve Herbart Marcuse (1955) dönemi başlar. Bu yıllarda muhazafakar düşünür William S. Lind, Frankfurt Okulu’nun Hollywood’da çok etkili olduğunu, Freud’çu görüşle toplumu manüpüle ettiklerini yazıyor. Frakfurt Okulu düşüncesi kısa zamanda Amerika Üniversitelerinde, aynı Fransız Strüktüralistleri/postmodernisler gibi popüler olmuştur. (de Volkskrant, Peter Giesen, 26 augustus 2017)
Sağcıların korkulu rüyası kültür Marksistleri

Günümüz Avrupa’sına gelirsek. Kültür Marksistleri, Avrupa sağının korkulu rüyası olarak görülüyorlar. Katil, Anders Behring Breivik savunmasıda katliamı “Norveç ve Batı Avrupa’yı Kültür Marksistleri ve Müslümanların işgalinden kurtarmak için yaptığını” söylüyordu. Hollandalı siyasetci Thierry Baudet ve Paul Cliteur’da Kültürel Marksistlerin, Avrupa Birliği projesiyle Avrupa Medeniyetini ortadan kaldırmak istediklerini belirtiyorlar. Bunlara göre, 1968 yılında tüm Avrupa’da öğrenciler sokağa dökülüp, değişim istediler. “Bu bir Kültür Marksizmi projesiydi. O yıllarda tüm eğitim, medya, kamu ve kültürel kuruluşlar, iş dünyası işgal edildi. O günden bu yana konumlarını/ikdidarlıklarını hala devam ettiyorlar. Çok kültürlü toplum politikası bu ekolün işi. Yani Avrupa ’68 kuşağı tarafından yönetiliyor”. Bu da sağcıların korkulu rüyası…

 

Rol model Ali Batman
Frakfurt’a gidilir de, Ali Batman bey ziyaret edilmez mi? Öğleden sonra, Frankfurt tren istasyonu yakınındaki bürosunda Ali Batman beyi ziyaret ettik. Tam 26 yıl önce, üniversite öğrenciyken de tren istasyonu yakınında Ali Batman beyi ziyaret etmiştik. Ali Batman, bizim kuşağın rol modellerindendi. 12 Eylül öncesi ülkeyi kan gölüne çevirmek isteyen güçlere direnen Ülkücü hareketin önemli isimlerindendi. Yıllar, saçlarının beyazlaması hariç, fazla bir şey değiştirmemiş Ali Batman’da. Özel işini yaparken, telefonda konuştuğu insana bile seminer verir gibi, gayet kibar, kelimeleri tek tek seçerek konuşuyor hala. O telefonda işini yaparken, ben de modern devletlerin karar vericileri Ali Batman gibi rol modelleri politika üretiminde değerlendirirler, diye düşünüyorum. Ne var ki, kader, kolay kolay yetişmeyecek bir Ülkü devi Ali Batman’ı bir küçük odaya sıkıştırmış diyerek dalıp gidiyorum…

 

Veyis Güngör
16 Ekim 2017

Scroll naar boven
Scroll naar top