Bir kaç gün önce, Avrupa Türkleri meseleleri üzerine çalışmaları olan, sosyolog ve Adana milletvekili Talip Küçükcan sosyal medya hesabında bir kitap tanıttı. Kitabın başlığı Turks in Europe: Culture, Identity and Integration. Ve şu cümleleri yazdı değerli sosyologumuz: “Avrupa’da 5-6 milyonluk ciddi bir Türk diyasporası var. Artık 3 ve 4. kuşaklar Avrupa’ya kök saldı. Avrupa’dan kopmak mümkün değil”.
Bu cümlelerde bir paradigma değişimi görülüyor. Türk düşünce geleneğindeki Avrupalı Türklerle ilgili hakim düşünce modelinin dışında bir tanımlama var. Küçükcan bizden birisi. İngiltere tecrübesi var. Söz konusu değişimin bizim tarafımızdan da yaşanması, hissedilmesi ve insiyatif alınması kaçınılmazdır.
O zaman, değerli düşünürümüz Said Başer’in tarif ettiği “Hayatın hercümercine kapılmış kitleler indinde, düşünce ve bilgiyle meşgul olan(S.B.)” kişileri insani, irfani, ahlaki ve tarihi bir görev bekliyor. Bu bir sosyal sorumluluk olduğu gibi aynı zamanda bilginin ve düşüncenin de zekatı olarak görülebilir. Peki bu görev nedir? Bu görev Avrupa’da var oluşumuzla ilgili bir gelecek perspektifi, bir vizyon ve bakış açısı ortaya koymak için çaba göstermektir.
Naçizane bu konuyla ilgili kısa zaman önce düşüncelerimi ifade etme imkanı bulmuştum.
Özetle, Avrupalı Türkler için oluşturulacak yeni bir vizyon;
-Göç tarihimizin analizi
-Kültür ve medeniyetimiz
-Avrupa Kültür tarihi
-AB ve Türkiye ilişkileri
Üzerine oluşturulmalıdır, demiştim.
Gelecek vizyonumuzu oluşturacak sütunlardan özellikle ‘kültür ve medeniyet tarihimiz’ açısından Türkçemiz olmadan olmaz, olamaz. Bir başka ifadeyle Avrupalı Türklerin gelecek perspektifinde Türkçe asli bir unsurdur. Beslenme kaynağımızdır. Hayat kaynağımızdır. Geleceğimizdir. Ve anamızın ak sütü gibi bize helaldir. Var oluşu kavrama, yeni bir bakış açısı yani bir ontoloji oluşturmada Türkçe ana ve ham maddemizdir. Türkçenin işlenmesi, yazı dili, düşünce dili, konuşma ve tartışma dili olarak geliştirilmesi gerekmektedir. Türkçe yaşayan bir değerimiz olarak görülmelidir. Bu bakış açısına önce yazarlarımız, düşünürlerimiz, imamlarımız, STK ve medya sorumlularımız inanmalıdır. Anneler, çocukluk yıllarının vazgeçilmez terbiyecileri ve eğiticileri Türkçe’nin gücüne inanmalıdır. Anneler, yavrularına çocukluğun ilk yıllarında özenle Türkçe kullanmalıdırlar.
Avrupa’da varoluşumuzla ilgili yapılacak çalışmalarda Türkçe ve düşünce arasındaki ilişki göz önüne alınarak bir Türkçe öğrenme, öğretme ve yaşatma politikası geliştirilmelidir. Bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da gereğinden fazla devletten beklenti içine girilmemelidir. Yarım asırlık göç tecrübesi göz önüne alınarak, imkanlar ölçüsünde Türkçe konusunda insiyatif Avrupalı Türklerden gelmeli ve onlarda kalmalıdır. Var oluşumuzu ve geleceğimizi yakından ilgilendiren, diğer bir çok alanda, sektörde olması gereken uzmanlaşma Türkçe konusunda da hayata geçirilmelidir. Uzmanlaşma olmazsa, bugün olduğu gibi örneğin bazı STK’lar veya cami dernekleri kendi yöntemleriyle, becerileriyle, diğer bir çok faaliyet alanlarının yanısıra Türkçe öğretmeye veya yaşatmaya devam ederler.
Avrupa’da Türkçe eğitiminin kurumlaşması, uzmanlık alanı olarak görülmesi yanısıra, Türkçe’nin canlı tutulmasında, Türkçe yazılı ve görsel medya da önemli bir vasıta olarak görülmelidir. Zaten bugün, Avrupa’daki Türk nesillerinin Türkçe öğrenimi ve Türk kültürünü tanımalarında Türk televizyon kanalları önemli rol oynamaktadır. Ayrıca bireysel uğraşlar yani Avrupa’da yaşayan yazar ve şairlerin Türkçe kitap yayınları da bu anlamda Türkçe’nin canlı tutulmasına katkıda bulunmaktadır. Bazı Türk STK’larının Türkçe dergi, kitap ve bülten çalışmaları da bu bağlamda anlamlı çalışmalar olarak sayılabilir. Bu çerçevde, örneğin Amsterdam merkezli Türkevi Yayınlarının çoğunluğu Türkçe olmak üzere yirmibeş yılda yayınladığı 113 kitap ve belgesel çalışması örnek olarak gösterilebilir.
Avrupa Türkleri gelecek vizyonu için Türkçe’nin bir de küresel önemi bulunmaktadır. Avrupa Türk diasporası tanımında karşımıza çıkan evrensel sorumluluk, yani kültür coğrafyası ve dünyadaki mazlumlar için duyulan aidiyet bağlamında da Türkçe önemli bir unsurdur. Türkiye başta olmak üzere, Balkanlar, Türkistan coğrafyası, Orta Doğu ile direk Afrika ve diğer mazlumlar için dolaylı olarak Tükçe iletişim dilidir. Avrupa’da Türkçe meselesine bu yönden de bakılmalıdır.
Kısaca ifade etmek gerekirse, Türkçe bizim için Avrupa’daki varlığımızın devam ettirilmesinde ana malzemedir. Ana sütundur. Geçmişimiz ve dünyadaki Türk ve akraba topluluklarla iletişimimizi, bağımızı sağlayacak, inanç, kültür ve medeniyet değerlerimizi bize anlatacak ana unsurdur Türkçe. Kıymetini bilmek ve hakkını vermek gerekir.
Veyis Güngör
26 Aralık 2017
Not: Avrupa Türkleri Düşünce Platformu, 27 Aralık Çarşamba akşamı saat 17.00’de “Avrupa’da Anadil Türkçe; Avrupa’daki Geleceğimizde Türkçe” konulu bir panel düzenlemiştir. Panel Brüksel/Schaerbeek; Chauessee de Haecht 173, adresinde yapılacaktır.