Geçen hafta, yani yılın son haftası, Brüksel’de organize edilen bir faaliyete katıldık. Avrupa Türkleri Düşünce Platformu, Turkse Unie ve Belçika Medya Birliği’nin organize ettiği, yılın bu son faaliyetinde, Avrupa’da Ana Dil Türkçe, Avrupa Türkleri’nin Geleceğinde Türkçe, Alanda Yaşanan Sorunlar, Kaygılar, ve Çözüm Önerileri gündeme geldi.
Toplantıda Belçika, Hollanda ve Almanya’dan biraraya gelen Türkçe sevdalıları, gündemle ilgili görüşlerini antlattılar. Alanında uzman oniki kişinin sunum yaptığı bu anlamlı toplantıda, Türkçe sadece günlük bir iletişim dili olarak ele alınmadı. Türkçe, aynı zamanda bir düşünce dili bir kültür ve medeniyeti dili olarak da ortaya konuldu.
Toplantının sonuçları kitap olarak yayınlanacak.
Toplantıda, üzerinde derin derin konuşulması, tartışılması hatta sempozyumlar yapılması gereken görüşler sunuldu. Bütün bu değerli düşünceler elbette, Avrupa Türkleri’nin geleceğiyle ilgilidir. Yeni bir gelecek vizyonunun oluşturulmasında önem arzeden fikirler, tezler ve bakış açılarıdır. Bunlardan bir tanesi de, Almanya’dan toplantıya katılan sosyolog Sahra Şahin’in ifade ettiği Endülüs Modeli’dir.
Sosyolog Şahin, ‘Avrupalı Türkler neden bir Kültür Endülüs’ü olmasın’? sorusunu sordu. Sonra “… kendine yabancılaşan, yozlaşan ve metalaşan, yine bir alt kültür ve bir alt/getto sınıfı olarak şekillenen ve bunu benimseyen bir Türk neslinin oluşması istenilmeyen bir durumdur. Bu zihni, fiziki ve her türlü sömürüdür, köleleşmektir, bilincimizin sömürgeleşmesi, zihnimizin körleşmesidir” tesbitinde bulundu.
Şahin, “Doğu ile Batı’yı kaynaştırma ve yeni bir sentez sunma gibi bize yepyeni fırsatlar sunan bir pozisyona da sahibiz. İki aidiyet arasında a’rafta kalmak yerine Endülüs gibi neden kendimize özgü bir edebiyat, roman ve felsefe üretmeyelim?” dedi.
Şahin, Avrupalı Türkleri, “Türkler zihin açacak, yol gösterecek, insana dokunacak, medeniyete ışık tutacak fikirler ortaya koymalı, tezleri ile başkalarına da yön verebilmelidir” diyerek onları yeni bir ontoloji ortaya koymaya davet etti.
Endülüs Modeli demişken, ünlü Fransız düşünür Roger Garaudy’nin Endülüs modelini anlattığı, ‘Endülüs’te İslam & Düşüncenin Başkenti Kurtuba’ kitabından bahsetmemek olmazdı.
‘Dünyabizim’de kitapla ilgili bir kitap tanıtım yazısı yazan Hatice Ebrar Akbulut şunları söylüyor: “Bugün Müslümanca yaşamak, Müslümanlığın onurunu yerine koymak, İslam’ın sevgi ve merhamet dini oluşunu yeniden yeşertmek istiyorsak Endülüs modeline bakmak, örnek almak, uygulamak zorundayız. Savsözler yerine fikrî gelişmelere odaklanmalıyız”.
‘Endülüs’te İslam’ adlı çalışmanın ortaya koyduğu görüşü ise Garaudy’nin cümleleriyle şöyle özetleniyor: “Müslüman Endülüs’te olup bitenleri anlatmaktan maksadımız, şanlı bir ölüye bir anıt mezar inşâ etmek değil, aksine Endülüs’teki İslam düşüncesi ile Yahudi-Hıristiyan düşüncesinin o çarpıcı birlik ve beraberlik anlayışını, ruhunu günümüze taşımaktır.”
Tam da bu noktada karşımıza şöyle bir gerçek çıkıyor. O da şu: İslam veya Müslümanlar, Avrupa ile yani Avrupa’yı oluşturan iki gelenek olarak gösterilen Yahudi-Hıristiyan düşünce geleneğiyle daha önce karşılaştılar. Bu üç dinin onikinci, onüçüncü yüzyılda bir birliktelik tecrübesi var. Garaudy’nin ifade ettiği gibi ortada çarpıcı br birliktelik anlayışı ve ruhu var. Bunun adı hiç şüphesiz Endülüs ve Kurtuba ruhudur.
Peki, Endülüs ve Kurtuba ruhundan bugünün Avrupa nesilleri, Avrupa’daki Türk ve Müslüman nesiller ne kadar haberdarlar? Ne yazıkki cevabımız olumsuz. Bu tecrübe, bu ruh insanlık tarafından unutulmuş durumda.
O zaman, Avrupa’daki Türkler ve Müslümanlar oluşturacakları gelecek vizyonun da Endülüs modelini de, diğer vizyon dinamikleriyle birlikte incelemeyip, yorumlayıp, aktüelleştirmelidirler. Endülüs modeli bizim kültür ve medeniyet tarihimizin önemli bölümlerinden biridir. Bunu bilmek yetmez elbette.
Bu modelin, içinde yaşadığımız Avrupa’nın da dikkatine sunulup yeniden gündeme taşınmasının yolları aranmalıdır. Yani, Sahra Şahin’in ifade ettiği gibi, ‘Kendimize özgü bir edebiyat, roman ve felsefe’ üretmeliyiz.
Yükümüz ağır veseelam.
Veyis Güngör
5 Ocak 2018