Hikâyelerini bilmediğimiz ve öğrenme zahmetine katlanmadığımız insanlar hakkında çok kolay önyargılara sahip olabilmekteyiz. O insanlarla belki de hayatta hiç karşılaşmadık. Ölçüsüz konuşmalar, dedikodular, sosyal medyada yer alan yalan haberler ve yayınlar önyargılarımızı beslemeye devam ediyor. Böyle bir süreçte, toplumda ve bireyler arasında güven, eşitsizlik ve geri kalmışlık artıyor. Bu durum, özellikle iki ve daha fazla kültür içinde bulunanlarda hayal kırıklığı ve ümitsizliğe yol açıyor. Karşımıza çok katmanlı bir kriz çıkıyor.
‘Yaşanan bu çok katmanlı krizden nasıl kurtulacağız?’ sorusuna cevap arayan eski Hıristitan Demokrat Parti (CDA) milletvekili Kathleen Ferrier bir kitap yayınladı. Ekim ayında piyasaya çıkan kitap ‘Burada nasıl bir araya geldiysek’ başlığı taşıyor. Başlık aslında Surinam milli marşının içinde geçen bir cümle. Kitap, yazarın 2019 yılında Surinamlı bir başka yazar Anton de Kom’un seminerinde yaptığı konuşmanın genişletilmiş şeklinden oluşmakta. Yazar eserinde hikayelerin birleştirici gücüne dikkat çekiyor.
Kitabın içeriğine değinmeden önce, kısaca yazar hakkında bilgi verelim. Surinam Cumhuriyeti doğumlu olan yazar Kathleen Ferrier, siyasetçi ve insan hakları savunucusu olarak yıllarca Güney-Amerika’dan Lahey’e, Brezilya, Hong Kong’a uzanan bir çok ülkede bulundu. Babası Surinam Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanıdır. On yıl Hollanda Temsilciler Meclisinde milletvekili olarak yer alan Ferrier, Hollanda Unesco Komisyon başkanıdır. Surinamlı yazar ve direniş savaşçısı Anton de Kom’un fikirlerinden etkilenen Ferrier, hayatını dünyada demokrasi, adalet ve eşitlik için adamıştır.
Hollanda Temsilciler Meclisinden ve Hıristiyan Demokrat Parti’de vermiş olduğu uğraş ve çetin mücadelelerden tanıdığımız Kathleen Ferrier hikayelerini iki şekilde anlatmaktadır. Birincisi şüphesiz kendi hikâyesinden oluşmaktadır. Annesi, babası, dedeleriyle başlayan hikayesi, Surinam Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla devam eder. Babasının Surinam’ın son valisi ve ilk cumhurbaşkanı hikâyelerine yer vermektedir. Kişisel hikâyesi, özellikle Surinam ve Hollanda’da geçen yaşamı başta olmak üzere, farklı ülkelerdeki (Brezilya, Hong Kong, Şili) tecrübeleri yer alır. Demokrasinin olmadığı bu ülkelerde günlük yaşamdan örnekler vermektedir.
Trouw gazetesi yazarı Laura Molenaar’ın da ifade ettiği üzere, Ferrier anlatımının ikinci bölümünde hikayelerin önemine vurgu yapıyor. Latin Amerika’da roman ve öykü yazarlarının eserleriyle baskı rejimlerine karşı nasıl mücadele verdiklerine dikkat çekiyor yazar. Ferrier şöyle diyor: “Bu insanların hikâyelerinde çok açık bir şekilde mesajlarını okuyabiliyorum. Her şeyin mümkün olduğu bir dünyada, değerler, prensipler ve ahlak çok önemlidir. Bunlar için dil ve hikayelere ihtiyacımız var”.
Hollanda’da da özgürlük ve eşitlik
prensiplerinin savunulması için hikâyelerden faydalanılabilir. Çünkü Ferrier’e
göre, özgürlüğümüz tehdit altındadır.
Eşitsizlik artmaktadır. Sağ ve sol partiler arasındaki mesafe açılıyor. Sosyal
medyada insanlar kendi dünyalarına çekiliyorlar. İnsanların birbirinden
uzaklaşmasıyla toplum yozlaşmaktadır.
Ferrier bu gelişmelerin geleceğimiz açısından oldukça düşündürücü olduğunu
belirtiyor. İnsanları dinlemek ve tanımak yerine, kendimizin geliştirdiği dil ve
hikâyelerle önyargılarımızı tek boyutlu kimlik haline getirerek, muhtemel
iletişimi ortadan kaldırmaktayız. Oysa hikayeler merakımızı güçlendirir ve dış
dünya ve çevre ile iletişime girmemizi ve insanlarla konuşmamızı ve birbirimizi
anlamamızı sağlar. Kathleen Ferrier’e göre, bu kaçınılmaz bir gerçektir. “Burada, bu dünyada nasıl bir araya
geldiysek, birlikte demokrasimizi de korumamız gerekiyor” diyor Ferrier.
Kathleen Ferrier, Hollanda’daki Surinam toplumunun başarılı rol modellerinden birisidir. Kendi hikayesiyle birlikte insanlık adına görüşlerini içeren eserini yayınlamıştır. Surinam toplumu Hollanda’ya Türklerden önce ve farklı şekilde gelmiştir. Ancak, Ferrier’in başarı hikâyeleri bize, Hollanda toplumunda başarı elde etmiş Türk rol modellerinin de artık hikayelerini yazmalarını salık veriyor. Bir başka mesaj ise çok net: önyargılarımızı tek boyutlu kimlikler haline getirmemeliyiz. Birbirimizin başarılarıyla mutlu olmalıyız. Kişilerin hikayesini bilmeden, onlarla belki de hiç konuşmadan yargılamamalıyız. Kendi geliştirdiğimiz dil ve hikâyelerle insanları mahkum etmemeliyiz. Yalan haberlere, dedikodulara asla prim vermemeliyiz. Hollanda’da nasıl bir araya geldiysek, birlikte geleceğimiz için mücadele vermeliyiz.
Veyis
Güngör
15 Ekim 2020