Azerbaycan
ile Ermenistan arasında yaşanan çatışmaların savaşa dönüşmesi, Avrupa’daki
Azerbaycan diasporasını da çok yönlü etkilemiş durumda. Hem temmuz ayında
Ermenistan tarafından Azerbaycan’ın Tovuz şehrine yapılan saldırı, hem
de Dağlık Karabağ’da son iki haftadır devam eden çatışmalar, başta
Avrupa’da yaşayan Azerbaycanlılar olmak üzere, tüm Azerbaycan diasporasını
harekete geçirdi. Avrupa Azerbaycan diasporasında yaşanan bu hareketlik, Tovuz
şehrine yapılan saldırı ve Dağlık Karabağ çatışmaları sonrasında, aşaǧıda
vereceğimiz örneklerle daha somut halde gözlemlendi.
Bilindiği üzere, 12 Temmuz’da Ermenistan
Azerbaycan’ın Tovuz şehrine beklenmeyen bir saldırı düzenledi. Uluslararası
hukuk sözleşmelerini çiǧneyen Ermenistan’ın, Azerbaycan’a yaptıǧı bu saldırı,
hiç şüphesiz bir işgalcilik politikasıdır. Saldırılar bölgede barışı tehdit
etmekten başka bir şekilde izah edilemez. Olayın hemen akabinde, dünyadaki Türk
Sivil Toplum Kuruluşları’nın ortak yaptıkları açıklamada da, Ermenistan’ın bu
çatışma ortamını bilerek ve isteyerek yaptıǧı, provakatif tutumuyla bölgedeki
tansiyonu arttırmak istediǧi belirtilmişti.
Aynı zamanda Avrupa’nın farklı başkentlerinde de,
‘Can Azerbaycan’a Destek’
gösterileri yapıldı. Ancak, Avrupa’daki şımarık Ermeni fanatikleri de boş
durmadılar. Örneğin Avrupa’nın başkenti Brüksel’de Ermeniler, Azerbaycanlılara
ve Azerbaycan Büyükelçiliǧi binasına saldırdılar. Saldırıda Azerbaycanlı bir
gazeteci hanımefendi de yaralandı.
Azerbaycan diasporasının hareketliliğine karşı
saldırılar Brüksel ile sınırlı kalmadı maalesef.
Olaylar Avrupa, Amerika, Avustralya ve
Arap ülkerine sıçradı. Bu ülkelerde yaşayan Azerbaycanlılar, sokaklarda Ermeni
fanatikleri tarafından saldırılara maruz kaldılar. Bunun üzerine ‘Avrupa
Azarbaycan Kongresi’ Lahey’de bir basın toplantısı yaptı. Basın
toplantısında, Tovuz şehrinde meydana gelen Ermeni saldırısı ve devamında
farklı ülkelerde şiddete uǧrayan Azerbaycanlılar’ın durumu anlatıldı. Toplantı,
Hollanda Parlamentosundaki Uluslararası Basın Merkezi’nde gerçekleşti.
Toplantıya medya ve siyaset temsilcilerinin yanısıra, kanaat önderleri davet
edildi.
Toplantıda Avrupa Azerbaycan Kongresi Başkanı Sahil
Qasimov gazetecilerin sorularını cevapladı. Sahil Qasimov “Ne yazık ki,
yaşanan olaylar tüm dünyada medya tarafından tamamen farklı şekilde anlatıldı.
Olaylar radikal Ermeni güçler ve gazeteciler tarafından ters yüz edilerek
verildi” dedi. Qasimov, “Ateşkes Ermenistan tarafından bozuldu.
Azerbaycanlılar can verdi. Avrupa başta olmak üzere, dünyanın bir çok yerinde
Azerbaycanlılar Ermeni şiddetine uǧradı. Bazıları hastaneye kaldırıldı.
Azerbaycan’ın yüzde yirmisi Ermenistan tarafından işgal altında. Bütün bunlara
reǧmen, Avrupa’da bu gerçekler görmezden geliniyor” açıklamasını yaptı.
“Azerbaycan’ın Karabaǧ bölgesindeki tansiyon
30 yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Ancak Ermeniler’in son saldırısı Tovuz
şehrinde yaşandıǧını” diyen Qasimov,
ayrıca “Karabaǧ sorununun çözülememesi, çözülmek istenmemesi, Kafkasya’nın
büyük bir savaşın eşiǧine sürüklenmesi endişesini de gündeme getirdi” diye
ilave etti..
Eylül ayının son haftası yaşanan Azerbaycan-Ermenistan
çatışması sonrası ise, Azerbaycan’ın Avrupalı dostları harekete geçtiler.
Yayınladıkları yazılı açıklamalarla Ermenistan’ın haksızlığına dikkat çekildi.
Azerbaycan davasının Avrupa’daki savunucusu yazar ve şair Orhan Aras, Almanlar
tarafından verilen desteği şu şekilde özetlemiş: “Artık Azerbaycan 1990’lı
yıllarda olduğu gibi yalnız değildir. Bugün de değerli dostumuz, Maurer
Yayınevi’nin sahibi, Esad Bey, (Kurban Said) araştırmacısı Hans Jürgen Maurer,
Berlin’deki Azerbaycan Büyükelçiliği’nin gazetecilere yönelik yayınladığı
Almanca mesajı kendi sayfasında yayınlayarak Azerbaycan’nın haklı davasına
destek verdi. teşekkürler Hans Jürgen”.
Yayınlanan bildiride özetle haberlerin içinde sürekli “Müslüman Azerbaycan” yazılarak olayı din çatışması
eksenine taşınması kınanmakta ve olayların tarihi de anlatılmaktadır.
Diğer taraftan olayların Avrupa medyasına
yansımasıyla Orhan Aras Almanya’da yayınlanan TAZ gazetesine Almanca bir mektup
yazdı. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Barbara Junge’ye hitaben yazılan
mektup kısaca şöyle:
“Sayın Barbara Junge,
Ben Köln’de yaşayan bir yazarım. Türkiye’de
doğdum, büyüdüm ama Azerbaycan kökenliyim. Yıllarca Hessen IG Metall
sendikasında görevliydim ve o günden beridir TAZ’ı devamlı okurum. Taz’ın
Almanya’da farklı bir okuyucu kitlesi vardır. Taz, özgür, insan haklarına önem
veren ve önyargısız bir gazete olarak burada yaşayan yabancı kökenli insanların
da değer verdiği bir gazetedir.
Biliyorsunuz Kafkasya’da bir çok halklar vardır
ama üç tane güzel ve küçük ülke vardır. Bunlar Gürcistan, Azerbaycan ve
Ermenistan’dır. Bu ülkelerin halkları birbirlerine benzerler. Müzikleri,
yemekleri, gelenekleri hemen hemen aynıdır. Görünüşleri de pek farklı değildir.
Ama tarih boyu bu güzel halkları emperyalistler siyasi amaçlarla birbirlerine
kırdırmışlardır. Azerbaycan’la Ermenistan arasındaki Karabağ konfilikti de bu
tür siyasi bir oyundur. Oysa bu iki halkın birbirine ihtiyacı vardır. Dağlık
Karabağ (Hankendinde) Ermeniler de yaşamaktadırlar. Ama o şehrin etrafındaki
yedi bölge de Ermenistan tarafından işgal edilmiştir. O şehirlerden göç ettirilen
bir milyon insan Azerbaycan’da Bakü etrafında çok zor durumda ve Ermenistan’a
karşı büyük bir öfke içinde yaşamaktadırlar. Bu insanları anlamak gerekiyor. O
yedi bölgenin işgal edildiği Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi tarafından
da kabul edilmiştir. Hatta oradaki Hocalı kasabasının bütün ahalisi Ermeniler
tarafından öldürülmüştür. Bu da uluslararası kuruluşlar tarafından kınanmıştır.
Bir kaç hafta önce iki komşu ülke sınırında yeni
saldırılar oldu ve ölenler için çeşitli protestolar yapıldı. TAZ’da yazan
Tigran Petrosyan isimli yazar çok önyargılı ve taraflı yazılar kaleme aldı.
Oysa Almanya’daki Azerbaycanlı öğrenciler barışçıl protestolar yaptılar ve çoğu
işgal bölgelerinden gelen bu gençler haklı olarak topraklarını istediler. Şimdi
de iki ülke arasında başlayan savaş da çok taraflı bir şekilde kamuoyuna
yansıtılmaktadır.
Benim sizden ricam, bu tür konfiliktler
konusunda yazılar yazılırken Taz’a yakışır bir şekilde tarafsızlık ve adalet
ilkesine uyulmasıdır. Örneğin gazetede aynı konuda bir Azerbayacanlı da kendi
düşüncelerini yazabilmelidir.
Bu konularda daha dikkatli olunmasını sizden
rica ediyorum.
Selam ve sevgilerle.”
Azerbaycan Ermenistan arasında yaşanan
çatışmalar sonrası, Avrupa Azerbaycan diasporasının haklı tutumu, bize artık
Avrupa medyasının eskisi gibi tek yanlı yayın yapamayacağını göstermektedir.
Her ne kadar Avrupa’da Azerbaycan ve Türk diasporası, Ermeni diasporası kadar
güçlü, donanımlı ve tecrübeli olmasa da, Avrupa medyası kafasına göre yayınlar
yaparken daha dikkatli davranacaktır. Nitekim Almanya’nın N24 TV kanalı
yayınlarında işgal edilen bölgenin uluslararası hukuka göre Azerbaycan’a ait
olduğunu üstüne basa basa söylemiştir.
Elbette Avrupa Azerbaycan diasporasının, Türk
diasporası gibi, bu konuda işi kolay değildir. Avrupa ve Amerika’da bir avuç
Ermeni diasporası ve destekleyicilerin on yıllardır yaptıkları çalışma, örneğin
1915’te yaşanan olayları ters yüz
çevirmeleri gözler önündedir. Aynı metod, olayları ters yüz etme hem Tovuz
saldırılarında hem Dağlık Karabağ meselesinde de uygulanmıştır. Avrupa’da
Ermeniler’in sayısı az ama çıkardıkları ses daha fazla. Tüm bu gerçeklerden
hareketle, Avrupa Azerbaycan diasporası yılmadan, bıkmadan, sabırla, ince ince,
morallerini yüksek tutarak haklı davalarını anlatmalıdırlar. Sağduyu sahibi
Avrupalı dostların sayısını artırmalı, siyaset başta olmak üzere kültür, sanat,
gastronomi diplomasisi artırılmalıdır. Sürdürülebilir etkinlik ve projeler
harekete geçirilmelidir. Örneǧin, 10 Aralık Uluslararası Dünya İnsan Hakları Günü
başta olmak üzere, yıllık uluslararası etkinlikler takvimi takip edilerek,
dünya insanlıǧı için seçilen özel günler değerlendirilmelidir. Bu çerçevede, hasseten
Avrupa’da doğmuş, büyümüş ve yetişmiş Azerbaycan kökenli gençlere büyük iş
düşmektedir.
Veyis Güngör
6 Ekim 2020, Amsterdam