Avrupa’nın bir çok ülkesinde, Fransa’da, Almanya’da, Danimarka’da olduğu gibi, Hollanda’da da camilere saldırılar devam ediyor. Cami duvarlarına hakaret içerikli yazılar, tehdit mesajları, ırkçılık içeren işaretler yazılmakta. Bazı camilere mektuplar gönderilirken, bazı camilerin kapılarına ise domuz kafası asılıyor. Bu doğrultuda, arka arkaya Utrecht Ulu Camii duvarına gamalı haç çizilirken, Amsterdam Ayasofya Westermoskee Camisi’nede taşlı saldırıda bulunuldu.
Camilere saldırılar yeni bir gelişme değil elbette. Geçtiğimiz yıllarda ve aylarda da Avrupa’daki camilere saldırı ve kundaklama girişimleri oldu. Ne yazık ki, bu tür saldırılar önümüzdeki dönemde de devam edecek. Saldırılar, mutlaka araştırılıyor ve bazı saldırganlar da yakalanıyor ve cezaya çarptırılıyor. Bundan şüphemiz yok.
Ancak, bizi ciddi ciddi düşündüren gelişme, hiç şüphesiz bu saldırganlara zemin hazırlayan, onlara cesaret veren, onları camileri yakmaya motive eden siyasi açıklamalardır. Bu yönde teklif ve kabul edilen yasa tasarılarıdır. İşte bunun en son ve sert örneğini Fransa’da görmekteyiz. ‘Radikal İslamcılar’la mücadele çerçevesinde camilere, dernek ve vakıflara yönelik baskıların, kontrol ve takibinin artmasıyla, ırkçı ve faşistler camilere saldırıları kendilerine hak olarak görmeye başladılar.
Kaldı ki, Fransa’nın kabul ettiği bu yasa tasarısının temel özgürlüklere aykırı olduğu tartışılmakta. Tartışmanın başını çeken, Fransız tarihçi ve sosyolog Jean Bauberot, hükümetin laikliğe vurgu yaparak, Müslümanları hedef alan ayrılıkçı yasa tasarısının toplumdan bir grup insanı dışlayacağına dikkat çekiyor. Hatta bu yasanın uygulanması halinde geri tepeceği ve toplumda daha derin yaralara yol açacağını bile düşünen Jean Bauberot, bu girişimin 2022 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için kullanılmasının abesle iştigal olduğunu belirtiyor.
Saldırılar gündemdeyken,
bu kez camiler, çok daha olumlu bir başka toplumsal gelişmeyle medyanın
gündemine oturdu. Bu güzel gelişme ise, camiler ve kiliselerde yapılan gönüllü
çalışmanın milyonlarca saat ve Euro’ya tekabül ettiğidir.
Rotterdam’da yapılan bir araştırma sonuçlarına göre, dini kurum ve kuruluşlarda
icra edilen toplumsal işlerdeki gönüllülük bedeli, 200 ile 350 bin Euro’ya
tekabül ediyor. Lokal politikacılara göre, bu işler yapılmasa, ortada
doldurulması zor bir boşluk olur ve şehir hareketsiz kalır.
Araştırmacıların yorumlarına göre, dini merkezler, yöneticilerini ve mensuplarını, toplumda ihtiyaç sahibi insanlarına cevap vermek ve yardımcı olmak için motive ediyorlar. Bu şekilde şehirde yaşanabilirliğe ve sosyal dengeye katkıda bulunuyorlar. İcra edilen bu işlerin parayla yapılması halinde, çalışanlar için 195 ile 220 milyon Euro’ya ihtiyaç duyulmakta. Eğer gerçekleştirilen işler için bedel ödense, o zaman da 330 ile 365 milyon euroya ihtiyaç duyulmakta. Bu meblağlar sadece Rotterdam için hesap edilmiştir. Tüm Avrupa’yı hesap ettiğimizde, yapılan işlerin değeri milyarlarca Euro tutarındadır.
Elbette, dini merkezlerin ve camilerin toplumdaki görevleri parayla ölçülemez. Görünmeyen daha fazla ve farklı fonksiyonları vardır camilerin. Peki, buna rağmen, dini merkezler ve camiler böyle bir yükü omuzlamışken, neden ırkçı ve yabancı düşmanlarının hedefi haline geliyor?
Ne yazık ki, bu sorunun
cevabı bizi, her seçim öncesi oy devşirmek için, Müslümanları hedef seçen
siyasetçilerin açıklamalarına götürüyor.
Elbette başka sebepleri de vardır. Ancak, özellikle aşırı sağ ve ırkçı
partilerin, hatta son yıllarda bir çok siyasi partinin, bu yolu, yani
Müslümanları hedef seçmesi, camilere saldırı fikrini beslemektedir. Dini
merkezlerin ve camilerin, toplumdaki görünmez fonksiyonunu hesap edilmeden
yapılan açıklamalar, sadece camilere zarar vermekle kalmaz, tamiri zor toplumsal
yaralar da açar.
Toplumsal bölünme, kutuplaştırma hepimiz için tehlikelidir.
Veyis Güngör
17 Aralık 2020