Uzun bir aradan sonra, Avrupa’da tekrar Bozkurt avı başladı. Önce Fransa’da, sonra Hollanda ve Almanya’da, Bozkurtların yasaklanması için harekete geçildi. Yasaklanma kararlarının alındığı günlerde dikkati çeken önemli bir gelişme gözlerden kaçmadı. Almanya’da bazı Türk kökenli milletvekilleri Bozkurtlarla ilgili bayatlamış, eski ideolojik açıklamalarda bulundular. Vekiller adeta kin kustular. Vekillerin açıklamaları bize biran, 1980’li yılların Avrupa’sını hatırlattı.
1980’li yılları Avrupa’da yaşayanlar mutlaka hatırlayacaklardır. O yıllarda, özellikle Türk solunun kara propagandasıyla, Bozkurtlar hakkında akla hayale gelemeyecek yayınlar ve açıklamalar yapıldı. Çoğu yalan olan haberlerle, Avrupa halkları başta olmak üzere, Avrupalı karar vericiler, yöneticiler, medya, bilim insanları ve araştırmacılar hedeflenmişti. Avrupa dillerinde yayın yaptıranlar, o yıllarda hedeflerine kısmen ulaşmışlardı. Zira, yerel karar vericiler ve belediye memurlarından tutun da, Avrupalı sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerine varıncaya kadar, bir çok kurum ve kuruluş yöneticisi, Bozkurtları ırkçı, faşist,vahşi, vampir ve öcü olarak görmeye başlamışlardı.
1990’lı yıllarda ise yeni bir süreç yaşandı. Bu süreçte, Hollanda, Almanya ve Belçika siyasi partilerinde yükselmek isteyen bazı Türk gençleri, sadece sol düşünceden olmadıkları için Bozkurt suçlamasıyla karşı karşıya gelmişlerdi. Yüksek okullara devam eden ve okulda Türkiye Gazetesi okuduğu için, Bozkurt ve faşist suçlamasıyla karşılaşmıştı bazı gençler. Türk solu, topladığı çoğu sahte imza ve isimlerden oluşan dilekçelerle belediyelere müracaat ederek, o belediye sınırları içindeki Türk derneğinin Bozkurt olma ihtimalinin olduğunu belirtmişler ve belediyenin o dernekle ilişkisini ve yardımı kesmesini istemişlerdi.
Hem 1980 hem de 1990’lı yıllarda yaşananlarda, hiç şüphesiz Bozkurtlarla ilgili Almanca ve Hollandaca yayınlanan gazete yazıları, video yayınları, dergilerdeki makaleler etkili olmuştu. Bu yayınları kitaplar takip etti. Böylece, Bozkurtlarla ilgili olumsuz algı neredeyse pekişmişti.
Bu çerçevede, örneğin Hollanda’da yayınlanan ve tartışılan kitap, 1997 yılında Stella Braam ve Mehmet Ülger tarafından yazılan, “Bozkurtlar: bir Türk aşırı sağ arayışı” adlı kitap oldu. Kitap, Hollanda’da Türk milliyetçilerinin faaliyetlerini anlatırken, ısrarla belediyelerin bu faaliyetlere para yardımı yaptığını ve bunun sonlandırılmasını işliyordu. Ancak, kitap içeriğinden daha fazla, yazarlarının Bozkurtlar tarafından ölümle tehdit edildiği ve yazarlarının saklanmak zorunda kalmalarıyla gündeme gelmişti. Sol partiler, konuyla ilgili parlamentoda soru önergeleri vermişti.
Durum öyle bir hal almıştı ki; siyasetçilerin, medya ve yerli STK temsilcilerinin, bilim insanlarının, yöneticilerin gözünde artık her Türk ‘potansiyel bir Bozkurt’tu. Ama, aynı zamanda tehlikeliydi. Çünkü yıllardır Bozkurtlar çok tehlikeli, faşist, ırkçı olarak anlatılmıştı.
Şüphesiz tüm bu propagandadan etkilenmeyen, bunun bir yalan ve düzmece olduğuna inanan aklıselim, vicdanlı Hollandalı düşünürler, gazeteciler, yöneticiler de vardı. Önemli olan bu aklıselim isimlere ulaşmak ve ortak bir şeyler yapmaktı. Öyle de oldu. Aklıselimlere ulaşıldı ve mesele müzakere edildi. Bozkurtlarla ilgili önce Amsterdam Üniversitesi Psikoloji bölümüyle bir alan araştırması yapılacaktı. Araştırma sonuçları farklı kesimlerin katılımıyla Hollanda’nın en prestijli tartışma merkezlerinden ‘de Rode Hoed’ salonunda açıklanacak ve tartışılacaktı. Son olarak araştırma ve tartışma sonuçları bir kitap olarak yayınlanacaktı. Bu üç ayrı faaliyet sırasıyla yerine getirildi.
1998 yılında Mohamed El Fers ve Chris Nibbering tarafından, “Hoe gevaarlijk zijn de Turken; onderzocht en besproken” (Türkler ne kadar tehlikeli; araştırıldı ve tartışıldı) adlı kitap piyasaya sürüldü. Kitap, 1997 yılında Braam ve Ülger tarafından yayınlanan kitaptaki iddialarını alt üst etmişti.
Mohamed El Fers ve Chris Nibbering’in, “Türkler ne kadar tehlikeli” adlı kitabı, o güne kadar Hollanda kamuoyunda Bozkurtlarla ilgili algıyı sarsmıştı. Hollanda tarihinde ilk defa, derli toplu, anlaşılabilir bir metotla, Bozkurt’un Türk mitolojisinde ve tarihindeki yeri anlatılmıştı. Kitap yayınlanınca, bir çırpıda tüm Hollanda kütüphanelerine konulmak üzere toplam 840 kitap sipariş edilmişti. Artık, Bozkurtlara ilgi duyan, merak eden Hollandalılar yıllardır yapıldığı gibi tek taraflı bilgiye sahip değillerdi. İki farklı bilgiyle, mukayese yapabilir, Bozkurt veya Bozkurtlar hakkında bir fikir yürütebilirlerdi.
Böylece, Bozkurtlarla ilgili yeni bir dönem başlamıştı. Hollandalı gazetecilerle, ‘hey Bozkurt’ şakası yapılabiliyor, Hollandalı yazarlar Bozkurt işaret yapabiliyorlar, belediye memurları Türk kuruluşlarına önyargısız yaklaşabiliyor, Hollandalı siyasetçiler Türk derneklerinde çekinmeden seçim kampanyaları yapabiliyorlardı.
Uzun süre devam eden bu durum, son
yıllarda değişmeye yüz tutmuştu. Örneğin, son altı ayda, Viyana’da 27, 28
Haziran tarihlerinde meydana gelen olaylar, Temmuz ayında ‘Alman Ordusu’nda ülkücü
soruşturması’ gibi
haberlerle Bozkurtlar tekrar Avrupa gündemine taşındı. Buna ek olarak, Almanya
Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın yayınladığı son rapor ile Bozkurtlar ve
ülkücüler gündeme taşındı.
Bozkurtlarla ilgili yayınlar, Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz ve İçişleri
Bakanı Karl Nehammer başta olmak üzere, ‘Uluslararası Fransız Siyasi
Araştırmalar ve Analiz Merkezi (CFRP)’ gibi merkezlerce de desteklenmişti.
Bu çerçevede yapılan açıklamalar Bozkurtlarla sınırlı değildi tabii ki. İddia,
AK Parti ve MHP’nin, ‘Müslüman Kardeşler, Milli Görüş ve Bozkurtlar gibi
aşırı İslamcı ve sağcı kesimlerle ittifak halinde olduğu’ yönündeydi.
Medya, siyaset, araştırma ve politika üreten kuruluşların bu açıklamaları, ‘Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir’ atasözünü hatırlatıyordu.
Bütün bu yayınlar ve açıklamalar devam ederken, Azerbaycan-Ermeni çatışmasının yaşandığı günlerde, Avrupa sokaklarında yapılan gösterilerde, Bozkurtlar yine gündeme geldi. Gösterilerde bazı Türk gençleri ‘Bozkurt’ işareti yapmışlardı.
Peki bardağı taşıran son damla ne olmuştu? Yani neden Fransa başta olmak üzere, Hollanda ve Almanya bir anda harekete geçip, Bozkurtların yasaklanması için karar almışlardı? Zaten Avusturya 2019 yılında Bozkurt bayrakları ve işaretlerini yasaklamıştı.
Yasaklama, bazı Hollanda gazetecilerinin yorumların göre, Fransa’da yaşanan şu gelişmelerle başladı: Ekim ayının son günlerinde, Dağlık Karabağ’daki çatışmalar devam ederken, Fransa’nın Lyon kentindeki Ermenilerin yoğun yaşadığı mahallede, bir grup Fransa Türkü, korna çalarak, Türk bayrakları eşliğinde sloganlar attılar. Ermenilerle Türkler arasında arbede yaşandı. Dört kişi yaralandı. Aynı mahallede, bir gün sonra, Ermeni anıtının yer aldığı duvara “RTE, Loup Gris” ( Recep Tayyip Erdoğan, Bozkurtlar) sloganı yazıldı.
Fransa’nın yasaklama girişimini Almanya ve Hollanda takip etti. Ortaya sürülen yasaklama gerekçeleri elle tutulur cinsten değildi. İddiaya göre: “Bozkurtlar, ırkçı, Yahudi düşmanı ve demokrasi karşıtıdır, Avrupa’nın iç güvenliğini de tehdit etmektedirler. Milliyetçi ve aşırı sağcı ideolojinin taşıyıcısı ve yayıcısıdırlar. Dışlayıcı ve nefret körükleyici olup bazı şiddet olaylarına karışmışlardır. Halkı birbirine düşüren faaliyetler içindeler. Bozkurtlar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ittifak halinde olan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile de sıkı bir ilişki içinde bulunuyorlar”.
Gerekçelerden de anlaşılacağı üzere, Bozkurtlarla ilgili parlamentolarda alınan kararlardan herhangi bir şey çıkmaz. Bu tür kararlar ne ilk ne de son olacak. Bunu karar vericiler de biliyorlar. Hatta, bu tür kararlar, Avrupa’daki Türk gençleri arasında Bozkurt işaretinin daha fazla yayılmasını beraberinde getirir. Ancak, buna rağmen, Avrupa’da Bozkurt avı ile ne yapılmak isteniyor sorusunun cevabı, bizi Avrupalı karar vericilerin şu iddiasına götürüyor: “AK Parti ve MHP’nin, Müslüman Kardeşler, Milli Görüş ve Bozkurtlar gibi aşırı İslamcı ve sağcı kesimlerle ittifak halinde olması”.
Veyis Güngör
Doğus Gazetesi, Aralık 2020