2024 yılına girdik artık…
2024, Türkiye ile Hollanda, Belçika ve Avusturya arasında yapılan işgücü sözleşmelerinin imzalanmasının 60’ıncı yıl dönümü.
Aradan tam 60 yıl geçmiş. Yıl dönümleri, bir taraftan geçmişin bir değerlendirmesi fırsatını beraberinde getirirken, diğer taraftan da gelecek nesillere bırakılacak hatıraların ifade edilmesine ve mümkünse de kayıt altına alınmasına vesile olur. Çünkü, 60 yılda tarihe geçecek o kadar çok veri, bilgi, tecrübe ve uzmanlık oluşmuştur.
Ancak, ben bugün göç süreci ile ilgili bilimsel bir makale yerine, bilinmeyen yüzlerce göç hikayesinden birine değineceğim. Amsterdam’da yaşanmış bu hikayenin kahramanı Recep’in anlattıklarını siz değerli okuyucularımı aktarmaya gayret edeceğim.
Recep’le, bu hafta Purmerend’de bulunan terzi dükkanında sohbet ettik. Sohbetimiz esnasında, 1981 yılında başından geçen ve Hollanda’da kalmasına vesile olan bir kaçış hikayesini, sanki canlı yaşıyormuş gibi anlattı.
Aksaray’lı olan Recep, 1981 yılında kaçak yollarla Hollanda’ya gelmeyi başarmıştır. Henüz yirmi yaşında olan Recep, borç alarak Hollanda’ya gelmek üzere yollara düşmüştür. O yıllarda, bir çok vatandaşımızın yaptığı gibi, Recep de Hollanda’da kaçak olarak çalışacak, para kazanacak ve öncelikle borçlarını ödeyecektir. Recep, zor bir yolculuk yaparak, Amsterdam’daki köylülerinin yanına gelmiştir. Recep gibi, köylülerinin, akrabalarının ve tanıdıklarının yanına yapılan göçü, sosyologlar ‘zincirleme göç’ olarak adlandırırlar.
Recep, Amsterdam’a geleli daha üç gün olmuştur. Amsterdam Oost’da yaşayan köylüleri, Receb’i Wiboutstraat ile Amstel kanalının arasındaki Ruyschstraat’da bulunan bir Türk konfeksiyon atölyesinde işe başlatırlar. Recep, Amsterdam’ın yabancısıdır. İşe, yürüyerek gitmektedir. Ancak, Recep’in çalıştığı atölyeye, işe başladığı dördüncü günü sabah saat 10.00 sularında polis baskın düzenler.
Recep, polis baskını karşısında ne yapacağını bilmiyordu. Hollanda’ya yeni gelmişti. Borçlanmıştı. Yakalanması halinde, Türkiye’ye gönderilecekti. Hızlı bir şekilde plan yaptı. Atölyenin arka tarafına yürüdü. Çatıya açılan bir pençere gördü. Hemen, sandalyeyi tezgahın üzerine koydu. Çatıya çıktı ve sandalyeye bir tekme attı. Bu arada polisler içeri girmişlerdi. Recep, çatıya çıkmıştı.
Çatının düz olması Recep’in etraftaki evlerden rahatlıkla görülmesini sağlıyordu. Hollandalılar hemen polise telefon açmışlardı. Recep, sağa sola baktı, beş altı adım attı. Yan taraftaki binanın çatısındaki pencenin açık olduğunu gördü. Ancak, aşağısı karanlıktı. Hiç bir şey görünmüyordu. Can havliyle, açık olan pencereden kendini aşağıya attı. Yerde bir namazlık serliydi. Bir iki Kur’an-ı Kerim ve bir kaç dini kitap vardı. Bunlar Türkçeydi. Recep şaşkın haldeydi. Nereye düştüğünü anlamaya çalışıyordu.
Karanlık odanın kapısını araladı ve salona geçti. Salonda, bir de ne görsün, Alparslan Türkeş’in ve Türk büyüklerinin fotoğrafları ve posterleri asılıydı. Recep, polisten kaçarken bilmeden Amsterdam Ülkücü İşçiler Derneği’nin binasına girmişti. Dernek kapalıydı. Ama dışarıda polisler vardı. Kaçan Receb’i yakalamak için, bir süre derneğin kapısını açmayı denediler. Kapıyı açamayınca, bırakıp gittiler. Recep, bu arada, üzerindeki kimlik kartı ve pasaportu derneğin salonundaki koltuğun altına saklamıştı. Bir süre sonra, görevli geldi. Recep kapının arkasındaydı. Kapı açılır açılmaz, görevliyi kenara iten Recep, yıldırım gibi dernekten çıktı ve kayıplara karıştı. Recep, içeride bıraktığı pasaportunu ve kimlik kartını, daha sonra bir tanıdığına aldırdı. Ülkücü İşçiler Derneği, Aksaray’lı Receb’in Hollanda’da kalmasına vesile oldu. Aksi halde yakalanıp Türkiye’ye gönderilecekti.
Recep, bu kaçış hikâyeysini yıllar sonra, Amsterdam Ülkücü İşçiler Derneği Başkanlığını da yapan köylüsü Arif Ulu’ya anlattı. İşte bu hikaye, kırk yıl sonra terzi dükkanında bana da anlatıldı…
Aksaray’lı Receb’in hikayesi, Türkiye-Hollanda İşgücü Anlaşmasının 60’ıncı yılında, kurumsal hafızamızda yer alan binlerce hikayeden sadece bir tanesi.
Velhasıl, 60 yıllık göç hikayemiz, zorluklar, başarılar, kavgalar, mücadeleler, kayıplar, acı tatlı anılar, hatalar, değişim ve gelişmelere şahit, ortak bir tarihsel tecrübeyle dolu. Bunların ilmek ilmek yazılması, tarihe not düşülmesi gerekiyor. Almanya Türkleri bunu dört yıl önce yaptı, şimdi sıra biz de…
Veyis Güngör
1 Şubat 2024