2021 yılında, Almanya’nın Köln kentinde, “Göçün 60. Yılı Sempozyumu: Avrupa’ya göç serüvenimizin dünü ve bugünü” konulu sempozyum yapılmıştı. ATİB Genel Merkezi’nde bir araya gelen konuşmacılar, Avrupa’ya gerçekleşen göç serüvenimiz hakkında değerlendirmelerde bulunmuşlardı. Bu değerlendirmelerden birisi de, Avrupa’daki göç tarihimizde yeni başlayan ‘inşacı sosyoloji’ dönemiydi.
Bu dönem, Avrupa’da ortak çıkarlar etrafında oluşturulacak ortak tavır ve tepkiler olmalıydı. Çoğul öznelerin birleşerek ortak bir akıl oluşması, yani “inşacı sosyoloji” sürecinin başlamasıydı. Bu süreç, esasen yeni bir dil, yeni bir tavır ve yeni ontoloji demekti. Var olan aktörlerin yanı sıra, yeni sosyal grupların, yeni seslerin ortaya çıkmasıydı, inşacı sosyoloji.
İşte, dört yıl önce gündeme getirdiğimiz bu değişim, son yıllarda Avrupa’da ortaya çıkmaya başladı. Pandemi dönemini hatırlarsak, yeni sosyal gruplar sokaklara indiler. Otoriteye isyan ettiler. Sokakları yer yer yaktılar, yıktılar. Benzer sosyal hareketliliği, Filistin meselesinde de gördük. Avrupa hükümetlerinin İsrail hükümeti yanlılığına rağmen, sağ duyu harekete geçti ve Filistin için yüz binler yürüdü. Bu durum, Batı’da ruhun isyanı ve uyanışıydı. Filistin meselesinde sokaklarda sadece Avrupalı halklar yürümedi, Müslümanlar ve Türk hukukçular da yürüdüler.
Benzer bir gelişme, geçtiğimiz hafta Hollanda’da gündemi oluşturan milletvekili Mona Keijzer’in açıklamaları sonrasında yaşandı. Hatırlanacağı üzere Mona Keijzer, geçen hafta bir televizyon programında, “Antisemitizm/Yahudi düşmanlığı İslam kültürünün bir parçasıdır” demişti. Mona Keijzer’e ilk tepki, masadaki misafir konuşmacılardan, aralarında Yahudi yazar Arnon Grunberg tarafından, “sen ne yapıyorsun, Müslümanlarla Yahudileri karşı karşıya getiriyorsun” şeklinde gelmişti.
Mona Keijzer, tepkiler üzerine özür diledi ama, tartışma stüdyo ile sınırlı kalmadı. Toplumun farklı kesimlerine yayıldı. Milletvekili Keijzer’in, bu sözlerinden dolayı kolay kolay kurtulmaması gerekiyordu.
İşte bu doğrultuda, aralarında Müslüman kökenli avukatların da bulunduğu, on hukukçu ve bir tarihçi, BBB’li Mona Keijzer hakkında suç duyurusunda bulundular.
Kışkırtma ve ayrımcılık yaptığı öne sürülen suç duyurusunda şu ifadelere yer verildi:
“Mona Keijzer, Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar arasında açıkça ve kasıtlı olarak ayrım yapıyor. Müslümanların (çoğunlukla) antisemitik olduğunu öne sürerek toplumda İslam karşıtı duyguların daha da gelişmesine katkıda bulunuyor. Milletvekili kimliğiyle, …Müslümanları terörle ilişkilendiriyor, bu anlayışı yayarak meşrulaştırıyor…”.
Normal şartlarda, böyle bir suç duyurusunun Hollanda’daki Müslümanları temsil eden kuruluşlardan gelmesi gerekirdi. Ancak, suç duyurusu bir grup hukukçu ve tarihçiden geldi. İşte bu bize, Avrupa’daki Türklerin artık “inşacı sosyoloji” sürecinin başladığının işaretlerini gösteriyor.
Eskiden bu tür olaylarda, Hollanda’daki sol hareketler ve tabiki Türk solu harekete geçer, protesto yürüyüşleri yapar ya da bir bildiri yayınlardı. Şimdi, onlardan da bir ses çıkmıyor. Gerçi, genel anlamda Türk solu, istisnalar hariç, yeni toplum aktörlerimiz tarafından dışlanıyorlar. Bunların telkinleriyle resmi zevat tarafından da yok sayılıyorlar. Ancak, bu uygulama onların ortada olmadıkları anlamına gelmiyor. Nihayet, Türkiye’deki deprem felaketi için Amsterdam Zuidkerk’de yapılan bir toplantıda,Türk solunun dimdik ayakta oldukları, Türkiye’deki depremzedeler için duyarlı oldukları görülmüştür.
Avrupa’daki Türklerin “inşacı sosyolojisi”ne geri dönersek. Artık, Türkler için bir değişim başlamıştır. Her ne kadar yavaş olsa da, toplumsal olaylarda, yeni sosyal gruplar, yeni sesler ve yeni girişimler kaçınılmazdır. İşte bu değişim, BBB milletvekilinin ayrımcı ve kutuplaştırıcı konuşmaları sonrasında ortaya çıktığı gibi, bundan sonra yaşanacak haksızlıklar karşısında da kendini gösterecektir.
Veyis Güngör
26 Mayıs 2024