Geçen hafta, “Sıla yolunu, kültür mirası yoluna dönüştürmek…” konusunu ele almıştık. Avrupa Türklerinin önemli bir bölümünün Türkiye’de geçirecekleri yaz tatili için kara yolunu seçtiklerini belirtmiştim. Buradan hareketle, Avrupa Türkiye yol güzergâhının, bir kültür mirası yoluna dönüştürülmesini önermiştim. Bu bağlamda, Macaristan’da Gül Baba, Kosova’da Türk Köyü Mamuşa ziyareti, Yahya Kemal’in kadim şehri Üsküp’ü, Saray Bosna, Kavala gibi merkezlerin ziyaret edilmesine dikkat çekmiştim.
Bir çok dostumdan, insanı heyecanlandıran yorum ve teklifler aldım. “Avrupa Türkiye Kara Yolu Kültür Mirası Yolu” projesi, dostlarımızın hoşlarına gitmişti. Bazı gazeteci dostlarımız, “Söz konusu proje Avrupa Türklerinin ana sütleri kadar hak ve helaldir” derken, bazıları da, “Turizme verdiğimiz ehemmiyeti Türk-İslâm kültürü mirasına göstermiş olsaydık Ferhat gibi dağları çoktan delerdik! (M.B.)” yorumunu yaptılar.
Diğer taraftan, on yıllardır Avrupa’dan Anadolu’ya Sultanlar Yolu projesiyle adeta bir kültür diplomasisi örneği sergileyen bir başka dostumuz ise şu yorumu yaptı: “Sultanlar Yolu, Avrupa Türkiye Kara Yolu Hattı Kültür Mirası Projesinin temelini oluşturur. Bu yol, Edirne’de bitmez, Konya’ya, Antakya’ya kadar uzanır. Kadim yolların yeniden canlanması herkesin işlerinin gelişmesi demektir. Ama, en çok kazanan da tarih olur.” (S. Ç.).
Bu yorumlara, Ankara’dan bir dostumuz, -ki, kendisi hem Türk Dünyası uzmanı hem de icra makamında birisi-, şöyle bir teklifle katıldı: “Üstadım, Batı Avrupa Türklerinin bu güzel ve anlamlı projeye, Hoca Ahmet Yesevi, Nakşibendi, İmam Maturidi, İmam Buhari, Türkistan’da şehit düşen Enver Paşa gibi dini ve milli ulularımızı da ilave ederek, söz konusu kültür mirası yolunu biraz uzatsalar ne güzel olur. Güzergahlar belirlenir, kampanyalar yapılır…” (Y.S.B.).
Londra’dan başlayan ve Türkistan’a uzanan bu kültür mirası yolu projesine hiç ‘hayır’ denilir mi? Mümkün değil. Kaldı ki, yıllardır bu çerçevede organizasyonlar yapılıyor, kafileler, gruplar oluşturulup, ata yurduna ziyaretler yapılıyor.
Sadece ziyaretler mi? Elbette hayır. Örneğin otuz yıl önce, Hollanda’nın Borne kentinde Hollanda Türk Akademisyenler Birliği Vakfınca, “Orta Asya Türk Cumhuriyetleri Sempozyumu” organize edilmişti.
Yine bu çerçevede, bir hafta önce yapılan organizasyonlardan birisi, Avrupa Türk Federasyon eski Başkanı Mehmet Erdoğan’ın da katıldığı ve ziyaret edilen yerlerin sosyal medyada paylaşıldığı bir etkinliktir. Erdoğan’ın, “Turan Gezimiz” diye ifade ettiği kültür mirası yolunda, başta Piri Türkistan Hoca Ahmed Yesevi ve hocası Aslan Baba olmak üzere, dünyanın en büyük açık hava müzesi olarak bilinen, kadim Türk medeniyeti kenti Hive, Buhara, İmam Maturidi’nin kenti Semerkant gibi, yeni oluşturulacak medeniyet tasavvurunun temel taşları bulunuyor.
Elbette, bir anlamıyla köklere yapılan bu tür yolculuklarda, yakın tarihimizde bizim kuşaklara “90 bin askerimizi öldüren adam” olarak anlatılan Enver Paşa gibi, Türkistan’da Rus Ordusu tarafından şehit düşürülmüş kahramanlarımız da, önümüze çıkıyor. Şehadetinin yıl dönümü (4 ağustos 1922) münasebetiyle yazar Bekir Fuat, Nevzat Kösoğlu’ndan şu cümleleri alıntılamış: “Osmanlı’nın çöküşü de kuruluşu gibi bir destan. Çöküşün kahramanları olan neslin bayraktarı Enver Paşa’dır. Onların varlığıyla İmparatorluğun çöküşünü birlikte düşünmek şaşırtıcıdır ve haksızlık gibi görünür. Onların yürekleri de hayalleri de dağ gibiydi. Asla küçük düşünmüyorlardı. Devleti, ülkesi ve milletiyle kurtarmak için kendilerini ateşlere atarken, her biri İmparatorluğun bir uzak köşesinde, bütün Müslüman dünyayı kurtarmayı düşlüyor ve bunun heyecanı ile sarsılıyorlardı…”
Avrupa Türklerinin, Türkiye’de yaz tatili için kara yolunu seçmeleriyle yeniden gündeme gelen “Avrupa Türkiye Kara Yolu Kültür Mirası Yolu”, ne kadar heyecan vericiyse, bu yolu, Türkistan’a kadar uzatmak da bir o kadar heyecanlı ve anlamlı bir projedir.
Sık sık ifade ettiğimiz üzere, bir projenin hayata geçirilmesinde, hassaten akademisyenlerin, yazarların, düşünürlerin, aktivistlerin yapacakları ‘bilinç oluşturma faaliyetleri’ olmazsa olmazlardandır. Hayata geçirilecek projelerin zihni alt yapısı çok iyi hazırlanmalıdır. O halde Avrupa’daki Türk düşünürlerin büyük düşünmeleri, büyük rüyalar görmeleri tarihi bir sorumluluktur.
Veyis Güngör
7 Ağustos 2023