Hafta sonu Avrupa Türklerinin televizyonu Kanal Avrupa’ya misafir olduk. Değerli dostum Muhsin Ceylan’ın hazırlayıp, sunduğu Ateş Çemberi programında ‘Avrupalı Türkün halet-i ruhiyesini’ tartıştık. Programda Belçika’dan değerli yayın ve yapımcı Hüseyin Dönmez, Hollanda’dan da kadim dostlarım yayın ve yapımcı İbrahim Karaman ve siyasi analist Metin Yazarel ile birlikteydik. Program süresince Avrupa’da yaşayan insanımızın karşı karşıya kaldığı durum, hal, çaresizlik, korku, endişeler üzerinde durmaya çalıştık. Aynı zaman da hem içinde yaşadığımız ülkelerin hem de Türkiye’nin karar vericilerinin bizimle ilgili tutumları, ve hareketlerine yansıyan düşüncelerini ifade etmeyi denedik. Ne yazıkki, Avrupa’daki insanımızın bu günlerde halet-i ruhiyesi tahmin edildiğinden daha da karma karışık.
Avrupalı Türkler ve travma
Programın hemen başında, Hüseyin Dönmez bey Belçika’daki son gelişmeler ve Türklerin psikolojisini kısaca anlattı. Olayın boyutunu yani Türklerin karşı karşıya kaldıkları durumu ortaya koymak için, Belçika’nın Limburg Bölgesindeki Genk Waterschei semtinde bulunan Türk Kültür Ocağı’na yapılan silahlı saldırıyı anlattı. Ümidimiz olayın münferid olmasıdır. Başka şehir ve ülkelerde tekerrür etmemesidir. Sayın Dönmez ayrıca, Belçikalı Türklerin huzursuz, korku, güvensiz, gergin, köşeye sıkışmış ve siyasi gelişme ve ilişkilerden olumsuz şekilde etkilenmiş olduklarını ve bundan duyulan rahatsızlığı, çaresizliği, aktörlerin vurdumduymazlığını dile getirdi. Türkler adeta bir travma yaşıyorlardı. Hüseyin bey, Belçika’yı anlatırken, adeta Hollandalı Türklerin de içinde bulundukları durumu, halet-i ruhiyeyi anlatıyordu. Zira Hollanda’da durum aynıydı. Demekki, sözkonusu durum ve hal Almanya, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler için de geçerlidir. Avrupalı Türkler, içinde bulundukları ya da düşürüldükleri durumdan, psikolojiden rahatsızlar ve bir an önce kurtulmak istiyorlar.
Sorunlar arasına sıkışan Avrupalı Türkler
Peki Avrupalı Türkler bu noktaya, şu anda yaşanılan sürece nasıl geldi ya da sürüklendiler? Bu sorunun çok şıklı bir cevabı var aslında. Zaten Avrupalı Türkler, göçmenlik ve azınlık psikolojisinden kaynaklanan ayrışmalar, bölünmüşlükler, didişmeler, çekişmeler yaşayan bir durumdaydı. Bu durumda olan bir topluluk olarak ayırımcılık, ırkçılık, İslamafobi, işsizlik sorunları, eğitim ve siyaset alanında geri bırakılmışlıkla da muhatap oluyorlardı. Bunlara bir de Avrupa’da aşırı sağ ve ırkçıların her geçen gün oy ve güçlerini arttırmaları, sertleşen siyasi söylemler ve kısıtlanan özgürlük alanları da Avrupa Türk toplumunu ciddi şekilde meşgul ediyordu. Bunlara ek olarak, bir de anavatan Türkiye’de yaşanan 15 Temmuz kanlı darbesi, milletin birliği ve vatanın bütünlüğüne saldırı ve ihanetin buralara yansıması, Avrupa Türklerin var olan sorunlarına bir yenisini daha eklemişti. Bu çerçevede, Avrupa ülkelerinin Türkiye’deki gelişmelere bakışı ve beraberinde Türkiye-Avrupa Birliği ülkeleri ilişkilerindeki krize varan gerginlikler de Avrupalı Türklerin moralini bozmuştu. Avrupalı Türkler sorunlar arasına sıkışmış durumdalar.
Çıkış yolu aranıyor
Avrupa Türkler, bir çok ülkede, birbirlerinden habersiz, yerel ve ulusal girişimlerde bulunarak, içinde bulundukları gergin durumdan kurtulmak, çıkmak istiyorlar. Bu çerçevede örneğin Hollanda’da bu ay dört ayrı toplantı yapılıyor. Utrecht, Den Haag, Amsterdam başta olmak üzere diğer şehirlerde biraraya gelerek çıkış yolu arıyorlar. Örneğin Amsterdam Vrije Universiteit’de yapılacak toplantının ana soruları şöyle: ‘Hollanda’da geleceğimizi nasıl görüyoruz”, “Türkler olarak kendi aramızda ve Hollandalılarla ilişkilerimiz nasıl olacak”, ve “Türkiye’de yaşananlar buradaki hayatımızı ne derece etkileyecek”?. Hiç şüphesiz benzer toplantılar, seminerler ve programlar Türklerin yaşadıkları diğer Avrupa ülkelerinde de yapılıyor veya planlanıyordur.
Gelecek perspektifi
Avrupalı Türkler, elli yılı aşan bir göçmenlik tarihinde belki ilk kez bu denli ve çok yönlü bir sıkışma süreci yaşıyorlar. Sözkonusu sıkışma, Avrupalı Türklerin yeniden düşünmelerine bir vesile olacaktır. Olmalıdır. Zaman zaman ifade ettiğimiz gibi, yeni bir gelecek perspektifi ortaya konulmalıdır. Bunun adı yeni bir vizyon ortaya koymaktır. Varlığımızı şu şekilde devam ettirmeyi istiyoruz demektir. Kişiler veya kurumlar tam da bu süreçte, fikir beyan etmek, görüş ortaya koymak durumundalar. Bize göre, yeni vizyonumuz, özet olarak köklerimize yabancılaşmadan, içinde yaşanılan ülkeye çok yönlü katılımı sağlayan, sorumluluk alan, karşılıklı kabul ve birlikte çalışmayı öngören elementlerden oluşmalıdır.
Veyis Güngör
7 Kasım 2017