Yeni bir yaz dönemi daha sona erdi. Yaz tatillerini, Türkiye ve diğer ülkelerde geçiren vatandaşlarımız geri döndüler. Okullar açıldı. Dernekler ve vakıflar için faaliyet sezonu da başladı. Her gün yeni bir davetiye alıyoruz. Artık, pandemi sürecinin de geride kalmasıyla, sergiler, konferanslar, konserler, kongreler birbirini takip ediyor adeta. Elbette, yaz sezonu sonrası hareketlilik sadece Türklerle sınırlı değil. Hollandalılar, Faslılar, Surinamlılar da etkinliklerine hız verdiler.
Bu hafta elime ulaşan davetiyelerden birisi ilgimi çekti. Sadece ilgimi çekmekle kalmadı, beni derin derin düşündürdü. Neredeyse otuz yıl geriye gittim. Yapılan etkinlikler bir filim şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Beni bu derece etkileyen davetiye, Amsterdam merkezli bir Fas kültür ve sanat kuruluşundan geldi. El Hizjra Vakfı, 24 Eylül tarihinde, Amsterdam’da ‘Arap Edebiyatı Akşamı’ etkinliği düzenliyor.
El Hizjra Vakfı’nın davetiyesinden etkilenme meselesinin arka planında şu gerçek yatıyor. Aynı yıl, biz de, bir grup Türk öğrenciyle Amsterdam Üniversite’sinde “Türk Gençleri Ödüllü Kompozisyon Yarışması” etkinliği ve “1. Hollanda Mevlana Sempozyumu” organizasyonu yapmıştık. Uzun soluklu ve sürdürülebilir sayılabilecek etkinliklere, aynı şehirde ve aynı yılda başlamıştık.
El Hizjra Vakfı, 1987 yılında bir grup Faslı tarafından Amsterdam’da kuruldu. Şehrin merkezinde, Singel’da mütevazi bir kitabevi olarak uzun yıllar faaliyet gösterdi. El Hizjra Vakfı’nın, o yıllardan itibaren düzenlediği “El Hizjra Edebiyat Ödülü” başlıklı bir etkinliği bulunuyor. Ödüller, her yıl “Arap Edebiyatı Akşamı” etkinliğinde açıklanır. Bu ödüller sayesinde, onlarca Fas kökenli genç yazarlık hayatına adım atar. Diğer etnik kökenli gençler de yarışmaya katılabiliyorlar.
Günümüzde, söz konusu “El Hizjra Edebiyat Ödülü” etkinliğinden ödül alıp, Hollanda gazetelerinde köşe yazan, Fas kökenli yazarları görmek mümkündür. Sadece gazetelerde mi? Elbette hayır. Diğer bir çok alanda, varlıkları, söz konusudur.
Üç dört yıl önce, bu Vakfın “Arap Edebiyatı Akşamı” programına katılmış, kültür pazarı bölümünde yayınladığımız Hollandaca kitapları sergilemiştik. O zaman da, etkinlikten, etkilenerek, “Neden Türklerin böyle, Hollandalı entelektüel ve kültür çevrelerinin de katıldığı organizasyonları yok?” diyerek sitem eden bir yazı yazmıştım.
Şimdi davetiyeyi alınca, yine aynı duygu ve düşünceler geldi aklıma. Diğer etnik topluluklara göre, Hollanda’da en organizeli topluluğuz. Dernek, vakıf, cami, federasyon sayımız binleri buluyor. Ancak, kültürel ve kurumsal hafızayı canlı tutan, yeni nesillere taşıyan, literatüre aktaran, arşiv, dokümantasyon, kütüphane gibi çalışmalar yapan kaç kuruluşumuz var? Olanları da kendi ellerimizle yıpratıp, bezdirip, beğenmeyip, dışlayıp, bir kenara atıyoruz.
Uzun yıllar, kültür ve sanat alanında faaliyet gösteren bir KULSAN Vakfı vardı. Hâlâ var. Ancak, o geçmiş yıllardaki gibi, tüm Hollanda tiyatro ve konser salonlarını dolduran, hem de yarıdan fazlası Hollandalılardan oluşan, tıpkı Faslıların organize ettiği “Arap Edebiyatı Akşamı” gibi, kültür etkinlikleri şimdi nerede?
Türkiye’nin, her bölgesinden, her renk ve inançtan sanatçıların davet edildiği konserler esnasında, KULSAN hakkında, neler konuşuldu neler. Eee, şimdi KULSAN yok, bu tür organizasyonları, sürdürebilir olarak, yapan da yok.
Kim kaybetti? Cevabını siz bulun…
Sadece, KULSAN’la sınırlı mı hazmedilemeyenler. Hayır. Otuz yıldır, iki bine yakın ulusal ve uluslararası etkinliğe imza atmış Amsterdam Türkevi hakkında da zaman zaman üflenmeye çalışılan olumsuz hava, bir başka mesele.
Hollanda Türk Müzesi’nin yaşadıkları ve verilen sözler ve yapılmayanlar, bir başka mesele. Daha nice örnekler verilebilir elbette. Önemli olan ve yapılması gereken, elli sekiz yıllık göç tecrübemizin tespit edilmesi ve kurumsal hafıza olarak ortaya konulmasıdır. Bu mesele, toplum önünde olan ve görünen, düşünen ve akli selim için, en önemli tarihsel bir görevdir.
Veyis Güngör
13 Eylül 2022