Avrupa Parlamentosu geçtiğimiz günlerde yeni bir Türkiye raporunu oyladı. Rapor Avrupa Parlamentosu milletvekili ve Türkiye röportarı Hollandalı Kati Piri tarafından hazırlandı. Raporda “16 Nisan anayasa değişikliği paketinin mevcut haliyle yürürlüğe girmesi halinde” Türkiye ile üyelik müzakerelerinin “derhal ve resmen askıya alınması” için AB devletleri ve Avrupa Komisyonu’na çağrıda bulunuldu. Her ne kadar raporun bağlayıcı bir özelliği olmasa da, hasseten bizi, Avrupalı Türkleri çok yakından ilgilendiren bir maddesi var. Rapora yeni eklenen bu madde Avrupalı Türklerin geleceğiyle çok yakından ilgili.
Yeni madde şöyle: “Avrupa Parlamentosu Erdoğan’ın, Ankara’nın AB ülkelerindeki Türk diasporasını kontrol etme girişimlerinden kaçınmasını istedi”. Buna göre Ankara yani Erdoğan bizi kontrol ediyor. Demek ki, Ankara’nın bizimle ilgili on yıllardır ‘saldım çayıra Mevlam kayıra’ politikaları değişmiş. Her türlü sorun çözülmüş ve mesele diasporayı kontrol etme noktasına gelmiş. Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerinde, Kati Piri’nin Ankara’nın bizimle ilgilenmesinin kontrol olarak göstermesi siyasi gaf ve hatadır.
Diaspora kendini nasıl görüyor? Merak eden var mı? Gelin birlikte cevabını okuyalım.
Biz, Avrupalı Türkler olarak yıllardır Türkiye ile AB müzakerelerine yeni bir fasıl eklenmesini teklif etmiştik. 36. Fasıl olarak nitelendirilecek bu fasıl ‘Avrupa Türk diasporası’ olmalıdır demiştik. İşte, Türkevi’nin aylık olarak düzenlediği 46. Amsterdam Tartışmaları notlarından bir bölüm şöyle: “Emine Bozkurt, diasporanın müzakerelere konu olmamasının bir kayıp olduğunu ve bunun diğer 35 fasıla ilave olarak 36. fasıl olarak görülmesi gerektiğini söyledi. Bozkurt, hiçbir (aday) ülkenin böyle bir özelliği olmadığını, 5 milyona yakın nüfusa sahip Türk diasporasının bir çok bakımdan dikkate alınmak durumunda olduğunu söyledi. Onları hesaba katmadan göç ve güvenlik başta olmak üzere bir çok sorunun çözümünün mümkün olmadığını söyleyen Bozkurt, mülteci krizi konusunda Türkiye’nin daha etkin rol oynadığını belirtti. Bozkurt ayrıca, AB ile Türkiye arasında yapılan anlaşmayı mülteciler açısından olumlu bulmamasına rağmen, mevcut durumda daha iyi bir çözümün mümkün görülmediği söyledi”.
Bu görüşler, Ankara’nın Avrupa’daki Türk diasporasının üzerinden elini çekmesini tavsiye eden Hollanda İşçi Parti milletvekili Kati Piri’nin meslektaşı ve aynı partiden eski Avrupa Parlamentosu Milletvekili Emine Bozkurt’da ait. Bozkurt’dan aynı konuda bir başka görüş ise şöyle: “AB’nin Türkiye’ye, Türkiye’nin AB’ye ihtiyacı salt ekonomik değildir. Türkiye’nin jeo stratejik konumu sebebiyle Türkiye’siz göç, güvenlik ve aşırılıklar gibi bir çok sorunun çözümü zordur”.
Biz Avrupalı Türkler ilişkilerde oynayabileceğimiz rolu ve bu konuda vizyonumuzu böyle ortaya koyduk. Şimdi gelelim Kati Piri’ye…
Biz Kati Piri’nin yerinde olsaydık. Bırakın, Ankara’nın bizi kontrol etmesini, o maddeyi Türkiye ve Avrupa ülkelerine aidiyet geliştirmiş bu sosyal sermayenin, ilişkilerde oynayacağı rol üzerine bir teklif geliştirmeyi denerdik. Daha da ileri gider, yetişmiş Türk diasporasının, Balkanlar başta olmak üzere Orta Asya, Orta Doğu hatta Afrika ile ilişkilerde üstlenebilecekleri rol üzerinde innovatif bir teklif düşünürdük. Korku üzerine kurulan bir teklifi asla Avrupa Parlamentosu’nun bir kararı olarak sunmayı denemezdik. Çok açık bir şekilde sırıtıyor ki, bu madde hakimiyeti sürdürülmek istenen Türkiye ve Erdoğan algısının br devamıdır. Korku önce medyada ve sonra siyasette oluşturuldu. Örneğin, asılsız haberlerle AK Partinin vurucu timlerinden bahsedildi ve bunların Avrupa’ya sızdığı yazıldı. Türk Bakanların katılacağı toplantı salonları iptal edildi.
Evet, Kati Piri teklifini bizim vizyonumuzu düşünerek bir kez daha gözden geçirsin, Etkisi altında kaldığı FETÖ ve PKK yandaşlarına bir kez olsun eleştirel baksın. Aklından hiç çıkarmaması gereken başka bir gerçek ise, Avrupa’daki Türk diasporası sadece Türkçe konuşan topluluklarla sınırlı değildir. Mesele Türkiye ve hasseten Erdoğan meselesiyse o zaman bu sayının bir kaç kat arttığını, bayan Kati Piri üzülse de ifade etmek zorundayım. Size nacizane tavsiyem, gönül işlerine bulaşmayın. Aidiyet bir gönül işidir. Kontrol ile, yasaklama ile sınırlandırılamaz. Siz bu gönül işini bir daha düşünün.
Veyis Güngör
21 Temmuz 2017