Platform Dergisi sorular ve cevaplar Ekim 2017
Son aylarda Hollanda ile Türkiye arasındaki tartışmaları dikkate alırsak Hollanda Türklerinin konumu Türkiye üzerinden okunuyor diye bilirmiyiz?
Hollanda Türklerinin konumu Türkiye üzerinden okunuyor dememiz biraz haksızlık olur. Evet. Böyle bir hava estiriliyor. Doğru. Ama bunu bazı gruplar, bazı siyasiler ve bazı medya temsilcileri yapıyor. Yani topyekün bir tavır değil. Olaya şöyle yaklaşabiliriz. Hollanda Türkiye ilişkileri özellikle 11 Mart Rotterdam olaylarından sonra çok daha gergin bir hal aldı. Ama bu gerginlik esasen daha önceleri başlamıştı. 15 Temmuz FETÖ ve yandaşlarının hain ve kanlı darbesinden sonra, Avrupa’nın tutumuyla var olan gerginlik daha da arttı. İki ülke arasındaki bu gergin ilişkilerden elbette bizler, Hollanda’da yaşayan Türkler olarak olumsuz şekilde etkilendik. Etkilenmeye devam ediyorlar. Böyle bir süreç bizim elli yıllık göç tarihimizde hiç de tecrübe etmediğimiz bir süreç. Sadece bizim değil, Hollandalıların da yaşamadıkları bir ilişkiler süreci. Olayların bu şekilde geliştiği bir anda, bizim, içinden geçtiğimiz zor süreci de göz önüne alarak, yeni stratejiler geliştirmemiz gerekmektedir. Sözkonusu bu strateji iki veya daha fazla ülke ve toplumlara aidiyet duyan grupların gelecekleri için, daha sağlıklı iletişim modelleri ortaya koymaları için kaçınılmazdır. Yaşanan bu zor süreci iyi yönetmemiz ve lehimize yani birlikte yaşamamızın faydasına çevirmemiz gerekmektedir. Çünkü, önümüzdeki dönemde de, sonraki nesillerde de bu tür zor ve çetrefli süreçler, iki ülke arasında tartışmalar, anlaşmazlıklar çıkacaktır. Uluslararası ilişkilerde bu tür gelişmelerden kaçamazsınız. Hazırlıklı olmanız ve her iki tarafı da kırmadan, dökmeden bir ilişkiler modeli ortaya koymanız gerekmektedir. Türkiye ve Hollanda son dönem ilişkileri bunu bize adeta dayatıyor. Bundan kaçamayız.
Hollanda Türk Toplumunu bölen şeyler nelerdir?
Hollanda Türk toplumunun elli yıllık bir göç geçmişine baktığımızda hep bölünerek, parçalanarak en küçük gruplara ayrılarak bu günlere geldiğini görmekteyiz. Göçün ilk yıllarında, 12 Eylül Türkiye’sinin siyasi bölünmüşlüğü Hollanda’ya yansımış. Yani ideolojik bir bölünme yaşanmış. Daha sonra dini gruplaşmalar ve bölünmeler olmuş. Bu bölünmeler başka bölünmelere sebep olmuş. Hemşeri dernekleri oluşmuş. Yani göç tarihimiz hep yeni gruplaşmalarla geçmiş. Hollanda Türk toplumunun bir bölümü bu gruplaşmaların içinde, aktif veya pasif. Bölünerek en iyi organizeli toplum olma yolunda gayret sarfetmişiz. Bölünmelerin siyasi-ideolojik, dini, sosyal sebepleri var. Bunlara ilave olarak, kendimizden başkasını ya da ait olduğumuz gruptan başkasını beğenmemek var. Kıskançlık var. Kimse kimseyi takdir edemiyor. Bu davranışı kendine zul görüyor. Hep olumsuzlukları görerek, eleştiriyor. Oysa, içinde yaşadığımız toplumun, Hollanda’nın olmazsa olmazları en iyi başardıkları özellik ‘birlikte çalışma’ özelliğidir. Farklı düşünseler de birlikte çalışmayı, ortak faaliyetler yapmayı en güzel bir şekilde başarabiliyorlar. Biz de ise, müthiş bir gurur, kibir ve kendini beğenmişlik var. Buna siz bir de biraz önce söylediğim bölünmenin diğer sebeplerini elerseniz, Hollanda Türk toplumunun neden bölünmüş ve parçalanmış olduğunu daha iyi anlarsınız.
Özellikle son dönemde hemşeri derneklerinin sayısında artış gözlenmekte. Daha önce pasif olarak söylenen ve şu anda yoğun olarak dillendirilen Hollanda’daki STK’lar tabanı temsil noktasında sıkıntı çekiyor mu? Daha doğrusu Hollanda’daki STK’lar tabanı ne derece temsil ediyor?
Bu soru, son zamanlarda hem Hollanda karar vericilerini hem de Hollanda Türk STK’larını çok yakından ilgilendiriyor. Hatırlarsanız, hükümet geçtiğimiz aylarda Hollanda’daki bazıTürk STK’ları ile Parlamento’da bir görüşme yaptı. Görüşmeler de televizyondan canlı olarak yayınlandı. Daha sonra, STK’ların toplumu yeterince temsil etmedikleri fikri ortaya atıldı. Diğer taraftan, Türk toplumu içinde de aynı konu yer yer tartışılıyor. Bu noktada karşımıza çıkan temel sorun, Türk toplumunun ne kadar örgütlü olup olmadığıdır. Bir başka ifadeyle, eskiden STK’lar Türk toplumunu temsil ediyordu da şimdi mi etmiyor? Yapılan araştırmalar, tüm Avrupa’da yapılan araştırmalar Türk toplumunun yüzde yirmibeşinin STK’lara üye veya sempatizan olduğu yönündedir. Geride o kadar büyük bir kitle varki, yüzde yetmişbeş. O zaman STK’lar hiç bir zaman Türk toplumunu temsil etmediler diyebilir miyiz. Elbette diyemeyiz. SKT’lar gönüllü teşekküllerdir. Zaman ve enerjinizi alır. Tabiiki, kendilerini bizim tabanımız o kadar fazlaki, biz şu kadar kitleyi temsil ediyoruz gibi, bol keseden atanlara diyecek bir sözümüz yok. Yani Hollanda’daki STK’lar dün olduğu gibi bugün de temsil noktasında sıkıntı çekebilirler. Kimsenin, biz tabanı en iyi temsil ediyoruz demeye hakkı da olmamalı.
Hemşeri derneklerine gelince, bu süreç Hollanda/Avrupa Türk STK’larının en son gelişme süreçlerinden biridir ve toplumun bir parçasıdır. Yarınlarda yeni STK modelleri çıkar. Zira toplumlar dinamiktirler.
Hollanda Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığının talebi doğrultusunda özel bir kurum tarafından hazırlanan “Müslümanlara Karşı Ayrımcılık Raporunda 12-23 yaş grubundaki çocuk ve gençlerden erkeklerin yüzde 30’unun, kızların ise yüzde 15’inin Müslümanlar hakkında olumsuz düşünceye sahip olduğu kaydedildi.Gençlerin kafasında oluşan kötü müslüman algısına yönelik Hollanda’daki Türkiyeliler nasıl bir çaba sarf etmeli?
Biz, bu konuda, sadece Hollandalı gençlerin kafasında oluşan olumsuz Türk ve müslüman algısına karşı değil, aynı zaman da siyasilere, medya mensuplarına kısacası birlikte yaşadığımız insanlara verilmesi gereken yeni bir cevap ve vizyon üzerinde çalışıyoruz. Bu vizyon yani bu alanda yapmamız gerekenler özetle dört maddede toplanabilir. Bunlar:
Avrupalı Türklerin gelecek perspektifi; elli yıllık bir göç tarihinin değerlendirilmesi;
Avrupa ülkelerinin kültür tarihlerinin bilinmesi;
Kendi kültür ve medineyet mirasımızın bilinip, aktüelleştirilmesi;
AB-Türkiye tarihsel ilişkilerinin iyi okunması ile oluşmalıdır.
Buradan çıkacak vizyon bizim gelecek vizyonumuz olacaktır. Önce kendimize olan ‘güvencimizi’ ortaya koymalıyız. Özgüven ancak kendi geçmişimiz ve içinde yaşadığımız toplumun kültür tarihini bilmekle mümkün olacaktır. Tarihi referanslarımız, yani insanlığa adalet, barış, huzur, sevgi sunmuş referanslarımızın aktüelleştirilmesi gerekmektedir. İçinde yaşadığımız toplumun sorunlarını içselleştirmemiz, kendimize mal etmemiz gerekmektedir. Yani kendi ayaklarımızın üzerinde durmayı başaran ve toplum için sorumluluklar alabilen bireylerin sayısını arttırmalıyız. Birbiniri kıskananların yerine birbirine destek verenlerin sayısını çoğaltmalıyız.
Son olarak sormak isteğimiz soru yeni kurulan hükümetle ilgili. Nihayet Hollanda’da hükümet kuruluyor. Bizi neler bekliyor? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, ikiyüz günü geçen bir süredir kurulamayan hükümet bu günlerde kuruluyor. Bildiğiniz gibi hükümet bir koalisyondan oluşuyor. Koalisyonda iki Hristiyan parti yer alıyor. Liberaller ve Demokratlar var. Tabiiki hükümetin protokolünde bizi ilgilendiren en önemli konu çifte vatandaşlığın gelecek yıllarda kaldırılmasıdır. Yani verilen bir hakkın geri alınmasıdır. Bu ne kadar insan haklarıyla bağdaşır ayrı bir tartışma konusu ama, insanların aidiyetlerini kanunlara bağlamak abesle iştigal etmektir. Vatandaşlık ya da aidiyet bir hissetmedir. Öyleki günümüzde bireyler kendilerini birden fazla ülke ve topluma ait hissedebilirler. Yeni hükümetin bu yöndeki anlayışı Hollanda’ya yakışmıyor.
Diğer taraftan, mülteciler konusunda kemerler sıkılırken, mültecilerin oturma izninin 5 yıldan 3 yıla indirilmesi ve ülkede oturum izni olmayan yabancıların en kısa yoldan sınır dışı edilmesi kolaylaştırılması da yeni hükümetin göçmenlere nasıl yaklaştığını ortaya koyuyor. Zenginlerin daha az vergi ödemesi de yeni protokolde eleştirilen maddeler arasında. Tabiiki hükümetin yani koalisyonun zayıf tarafı, patlamentondaki milletvekili sayısının yarıdan çok az bir fazlalıkla temsil edilmesi. Ki bu alınacak kararlarda kırılmaları çok sık bir şekilde gündeme getirebilir.
Veyis Güngör
Ekim 2017