Avrupa Türk diasporası, dün olduğu gibi bugün de Batı’nın Türkiye ve Türklerle ilgili yanlı tutumunu anlamaya, kavramaya gayret ediyor. Sorular soruyor, cevaplar arıyor. Yıllardır birlikte oldukları iş arkadaşları, komşuları, dostlarıyla bile konuşurken Türkiye’deki gelişmeleri anlatırken zorlanıyor. Medyanın etkileyici gücünü her gün daha da net bir şekilde görür olduk. Batı’da anti Türkiye ve anti Erdoğan algısı, her ne kadar 15 Temmuz kanlı ve kahpe darbesinden sonra dozajını arttırarak devam etse de, işin başlangıcı olarak bir kaç yıl ileriye gitmemiz gerekir. Ne hazindir ki, Batı’da bu algı operasyonu Gezi olaylarıyla başlamış ve yıllar içinde şiddetini arttırarak devam etmiştir. Tahmin edileceği üzere 15 Temmuz darbesi ve sonrasında da zirve yapmıştır. Durum o hale gelmiştir ki, artık insanlar bu ve benzeri haberleri okumaktan, duymaktan, tartışmaktan sıkılmaya, rahatsız olmaya başlamıştır. Ya da Batı’nın sağ duyusu harekete geçerek, sınırlı da olsa alışılagelmişin dışına çıkan cümleler kurulmakta, konuşmalar yapılmakta, yazılar yayınlanmaktadır. İbre, sanki geriye dönüyor. İsterseniz Hollanda’da şu üç dört örneği şöyle bir göz atalım.
Utrecht Üniversitesi, insan hakları profesörü Tom Zwart NRC gazetesinde ‘Türk Cumhurbaşkanını maksatlı bir şekilde sunmaya son verin’ başlıklı yazısında, ‘Hollandalı siyasetçiler Türkiye’ye karşı yaptırımların peşinde. Bu yanlış. Bu tutum, Hollanda’daki Türklerin uyum sürecini de olumsuz etkiler. Bunun yerine Hollanda, Erdoğan’a doğru yolda kalması için yardım edebilir’ diyor. Devamla ‘Erdoğan’ı önyargısız değerlendirmemiz için en azından iki sebep var. Bunlar: Türk hükümetinin Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’ı Türkiye’de yaşanan kanlı terörist darbe teşebbüsü sonrasında, ziyaretini kabul etmesi ki, zaten Türkiye de Konsey üyesi bir ülke. Diğeri de Batı’da gösterilen olumsuz Erdoğan algısının gerçeklere dayanmamasıdır. Zira AK Parti son 15 yılda Türkiye’de demokrasi ve hukuk devleti alanındaki gelişmelere önemli katkılarda bulunmuştur’.
Bir başka dikkat çeken gelişme ise Türkiye’ye vizesiz sokulmayan eski Avrupa Parlamentosu milletvekili Joost Lagendijk’in Radio 1’e verdiği söyleşide şu cümleleri kullanmasıydı: ‘Türk hükümeti yetkilileriyle asla polemiğe girmeyeceğim. Gülen hareketinin de karanlık bir yönünün olduğunu fark ettim’. Bu doğrultuda, 2010 yılında Gülenistlerle ilgili Hollanda hükümetine bir rapor hazırlayan ve Gülenistleri Hollanda’ya uyum sağlayan en iyi grup olarak nitelendiren Martin van Bruinessen da benzer ifadeler kullanmaya başladı.
Eski Türkiye Enstitüsü müdürü ve artık Türkiye uzmanı olarak literatüre geçen Lily Sprangers da AD gazetesinde yayınlanan bir yazıda FETO/Gülenistler hakkında şunları söylüyor: ‘Diyalog ve harmoni sadece bir propagandadır. Modern görünüşlüler, ancak perde arkasında muhafazakar ve islamcı bir hareket’, Hollanda’nın ve özellikle hükümetin bunu bilmesi gerekir’. Son aylarda Türkler tarafından çok eleştirilen Leiden Üniversitesi’nden Prof. Erik-Jan Zürcher de ‘bunların Türkiye’deki stratejisi eğitimli adam yetiştirmek, devlet mekanizmalarına sızmak ve ele geçirmek’tir diyor. Devamla Zürcher ; ‘Hollanda olarak korkmamıza gerek yok, Avrupa ve Amerika’da da bunların hedefi toplumda anahtar isimleri kapmak ve bu şekilde Türk topluluklarına etki ederek, Türkiye’deki konumlarını güçlendirmektir’ ifadelerini kullanıyor.
Bu yönde geçtiğimiz hafta sonu de Volkskrant’da Janny Groen ve Rik Kuiper imzalarıyla yayınlanan kapsamlı bir araştırma yazısında FETO/Gülenistlerin Hollanda’daki parasal kaynakları ve çalışma yöntemleri mercek altına alınmış. Bir zamanlar bu grubun içinde yer alan bazı iş adamları da olmak üzere yedi kişiyle yapılan söyleşilere de yer verilen yazıda, toplantılarda zorla para toplama yöntemi, paranın amaçlar doğrultusunda kullanılmadığı, bir gecede bazen 1 milyon euronun toplandığı gibi detaylara girilmiş. Bazı işverenlerin bu yüzden iflas ettikleri, himmet toplantılarında insanların sosyal baskıyla yardım ettiklerine dikkat çekiliyor. Söyleşide konuşanlara göre, bir piramit modeli olan hareketin en altında işçiler ve fazla parası olmayanlar yer alırken, bir üst bölümde paralılar ve imtiyazlı abiler, daha üstte karar verici abilerin yer aldığı anlatılıyor.
Evet, yukarıda kısa kısa alıntıların yapıldığı bu ve benzeri yazılar, değerlendirmeler artık Hollanda medyasında, muhtemelen diğer Avrupa ülkelerindeki yayınlarda da yer almaya başladı. 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin üzerinden geçen üç ay sonra da olsa bu ve benzeri görüşlerin dillendirilmeye başlaması, yeterli olmamasına rağmen, Türkiye ve Türkler açısından sevindiricidir. Artık dezenformasyondan nerdeyse boğulacak noktaya gelmişken, biraz olsun rahatlatıcı yorumların gelmesi, acaba Avrupa’da hakim olan anti Türkiye ve anti Erdoğan algısında ibrenin geri mi döndüğü sorusunu aklımıza getiriyor.
Veyis GÜNGÖR 17 Ekim 2016