Hollanda’da IV’üncü Rutte hükümetinin düşmesiyle birlikte başlayan siyasetteki değişimi uzun uzadıya yazmıştık. Zira siyasetteki büyük değişim iktidar partisi VVD ile başlayıp, muhalefet partileriyle devam etmişti. Hemen hemen her partinin lideri, Sosyalist Parti (SP) hariç değişmişti. Bu çerçevede son gelişme, koyu dindar parti SGP’de yaşandı. 25 yıldır SGP’de önemli görevler yapan Kees van der Staaij da kasım ayında yapılacak seçimlerde aday olmadığını açıkladı.
Kees van de Staaij, 2010 yılından bu yana SGP liderliğini yürütüyordu. 105 yıllık bir geçmişe sahip SGP’nin yedinci lideri olan Kees van de Staaij, Rutte hükümetlerinin en zor kararlarında, örneğin ötenazi ve kürtaj konularında, can simidi olmuştu.
İktidar ve muhalefet partilerindeki bu radikal değişiklik Hollanda siyasetinde bir ‘kuşak değişimi’ olarak yorumlanıyor. Yine, “Birleşik Sol” ve Hristiyan Demokrat düşüncesinin devamı olarak, Pieter Omzigt’in “Yeni Sosyal Anlaşma” gibi siyasi yenilikler de değişimi anlatıyor.
Siyasette kuşak değişimi, hiç şüphesiz, yeni nesil parti liderleriyle siyasette köklü değişikliklerin olacağı anlamına gelmiyor. Elbette, bir çok siyasi partinin lideri değişti. Ancak, sorunlar aynı, değişmedi. “İlerici İyi İşler Hareketi”ne göre Hollanda’da sorunlardan bazıları başlıklar halinde şöyle:
– İklim değişikliği krizi,
– Orantısız eşitsizlik,
– Konut sıkıntısı,
– Mülteci sorunu
Bu temel sorunların yanı sıra, bir milyona yaklaşan insanın yoksulluk sorunu, Vergi dairelerinin mağdur ettiği ailelerin tazminat meselesi de Hollanda toplumunun önemli sorunları arasında yer alıyor.
Hollanda’nın geleceğini gündemine alan “İlerici İyi İşler Hareketi” bu ve benzeri konuları ele alan bir manifesto yayınladı. Geniş bir kitleye ulaştırılan manifestoda, kasım ayında yapılacak seçimlerde nelere dikkat edilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor. Yayınlanan manifestoda, Hollanda’nın karşı karşıya kaldığı sorunun Rutte ve kabinesinin gitmesi ve değişmesi değil, siyasette radikal değişikliklerin sağlanmasının kaçınılmaz olduğuna dikkat çekiliyor.
Manifestoda, geçmiş dönemlerde yapılan seçimlerde olduğu gibi, kimi siyasetçilerin, vatandaşın dikkatini kendi yarattıkları krizlerden uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapacakları ve seçimleri ‘göçmen ve mülteci’ korkusu gölgesinde kazanmayı deneyecekleri belirtiliyor. Buna asla geçit verilmemesi için, toplumun gerçek sorunlarının dillendirilmesi öneriliyor.
Kasım seçimlerinde, böl-yönet politikasının kazanmasına izin verilmemesi çağrısının yapıldığı manifestoda, ‘insanlık için nelerin tehlikeli olduğuna vatandaş karar vermeli’ deniliyor. Yaşanabilir bir dünya, yoksulluk sınırında olan neredeyse bir milyon Hollanda vatandaşı, ödenebilir konutlar, sokaklarla ve mülteci kampları bahçelerinde uyumaya zorlanan mülteciler, bu ülkenin önemli sorunları arasında yer alıyor.
Manifesto şu cümlelerle son buluyor: “Unutmayalım, seçme ve seçilme hakkından, haftada 40 veya 36 saatlik çalışma hakkına kadar yapılan tüm toplumsal büyük değişiklikler vatandaşın örgütlenmesiyle elde edildi. İklim krizi, aşırı yoksulluk, aşırı sağın yükselişi, mülteci hakları ve diğer sosyal sorunlar, yine duyarlı ve sorumlu vatandaşların örgütlenmesi ve harekete geçmesiyle çözülecektir. O halde büyük toplumsal değişimi birlikte gerçekleştirelim”.
Bu çağrıya nasıl hayır denilebilir ki. Örgütlü toplum olmak, sorumluluk üstlenmek, birlikte çalışmak, misyon sahibi olmak, önde yürümek ve günümüz sosyal sorunlarının çözümünde olmazsa olmazlar arasındadır. 22 Kasım seçimlerine bu bilinçle gitmek gerekiyor.
Veyis Güngör
26 Ağustos 2023