Son iki aydır, korona krizi tüm dünyanın olduǧu gibi bizim de gündemimizi belirlemeye devam ediyor. Uluslararası teşekküllerin çaresizliǧi, her devletin kendi derdine düşmesi, Amerika’nın Avrupa’ya uçuşları yasaklaması, ülkeler arasında maske çekişmeleri gibi bir çok gelişmeyle karşı karşıya kaldık. Hele, korona kriziyle birlikte Avrupa Birliǧi’ndeki krizin derinliklerine şahit olmak başka bir detaydı bizim için. Bütün bu gelişmelerin yanısıra, korona krizinin tüm insanlıǧı tehdit etmesi ama özel olarak yoksulları, göçmenleri, mültecileri ve az gelirli kitleleri kurban olarak seçmesi sorumlu insanları derin derin düşündürmektedir.
Avrupa Birliǧinde kriz daha derin
Önce kısaca, korona krizi ile birlikte Avrupa Birliǧi’ndeki anlaşmazlıklara
deǧinelim. Öncelikle bir nokta çok önemli. O da, korona krizi Avrupa Birliǧi
üye ülkeleri arasında ciddi bir güvensizlik krizi oluşturdu. AB ülkeleri iki
ayrı krizle karşı karşıya. Nisan’ın ikinci haftasında ondokuz Maliye Bakanı
tarafından yapılan görüşme, kelimenin tam manasıyla fiyasko olarak deǧerlendirildi.
Görüşmeler sonrası, eleştiriler yaǧmur gibi yaǧdı. Böyle büyük bir sorun için
neden devlet başkanları deǧilde, maliye bakanları toplandı? Binlerce insanın
öldüǧü bir yerde, Fransız Maliye Bakanının kelime oyunlarıyla gündeme gelmesi,
Alman Bakanın, Hollandalı Bakanın davranışının uygunsuz olduǧu gibi, suçlamalar
yapıldı. Suçlamaların yanısıra, bir detay vardı. O da; Avrupa Birliǧinde güvensizliǧin
yeni olmadıǧı, aslında güvensizliǧin Avrupa’nın yavaş yavaş Birleşik
Devletlerden ve Anglosaksan dünyadan ayrılmaya başlamasıydı.
Avrupa ülkeleri arasına suçlamalar, korona krizinden en aǧır
şekilde etkilenen İtalya ve İspanya’ya yapılacak yardımlar hakkına Almanya ve Hollanda’nın
tutumuyla başlamıştı. Hatta Fransız Avrupa İşleri Bakanı Montchalin bu konuda “Eğer
Avrupa sadece işler iyiyken tek bir pazar olacaksa, o zaman bunun bir anlamı
yok” diyor ve “Avrupa’nın diğer yerleri hasta kalırsa, Almanya ve Hollanda’nın
da ekonomisi düzelmez. Korona virüsü krizi Avrupa için varoluşsal sorular yaratıyor”
yorumunu ekliyordu.
Evet, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ifade ettiǧi gibi Avrupa Birliği (AB)
kuruluşundan bu yana ilk defa böyle zor bir sınavdan geçiyordu. Velhasıl, yıllardır
mülteciler, iklim politikaları, göçmenlerle ciddi bir sınavdan geçen Avrupa
Birliǧi, korona krizi ile daha da büyük ve tarihi bir sınavla karşı karşıya
kaldı. Avrupa Birliǧi, kriz sürecinde şimdiye kadar yürüttüǧü politikadan
vazgeçmezse, korona krizinde başarısız olacaktır.
Yolsullar, göçmenler, mülteciler
Londra, Stockholm, New York ve diǧer başkentlerden gelen haberler, korona virüsünden
en çok etkilenen kitlelerin ne yazıkki, yoksullar, göçmenler, az gelirli aileler,
mülteciler olduǧu yönünde. Londra’dan Tim de Wit’en haberine göre, yoksul
göçmenler krizin en çok vurduǧu grup. BBC’de ‘Newsnight’ programını sunan
Emilly Maitlis’in de ele aldıǧı konu ‘Londra’nın finans kalbindeki Zoom ve
Microsoft elemanlarının evlerde çalışabileceǧi ancak otobüs şoförleri, inşaatçılar
ve temizlik işçilerinin, satış elemanlarının ise korona krizinin ilk gününden itibaren
çalışmaya devam etmeleriydi’. Ayrıca Londra kenarlarında ikamet eden düşük
gelirlilerin işlerine gidebilmek için toplu ulaşım araçlarını kullanmalarından
başka şansları yoktu.
Stockholm’dan Anne Grietje Franssen’in haberine göre, Stockholm’un Kuzeyinde
ikamet eden ve çoǧunluǧu İşveç doǧumlu olmayan bu mahalleye korona virüsü ile
ilgili bilgiler çok geç ulaştırıldı. Ayrıca bu mahallede insanlar büyük
apartmanlarda yaşamaktalar. Gelir düzeyi ortalama bir İsveçli’nin gelirinin
altında. Hastanelerde, otobüslerde, yaşlı bakım evlerinde çalışanların
yoǧunlukta olduǧu bu bölgeki insanların normalde ölüm oranı zengin bir İsveçli’den
beş yıl daha düşük.
Bostan’dan Bas den Hond’ın gaberine göre ise, Amerika’da yaşanan yüzyıllık
ayırımcılık, korona virüsünün yoksullar ve siyahlar arasında daha da yaygın olmasına
sebep oluşturdu. New York’da, ki halkın %22’i siyah, ölüm vakalarının %28’i
Afro-Amerikalılardan oluşuyor. Bu oran Chicago’da %67’yi buluyor, ki siyahlar
halkın %29’nu oluşturuyor. Bu verilerden pekde şaşkın olmayan epidemiyologlar, zaten ortalama Afro-Amerikalıların
saǧlıksız olduǧunu söylüyorlar. Üstelik, Afro-Amerikalılar, beyaz doktorlara
güvenmedikleri için doǧru dürüst saǧlık kontrolüne de gitmiyorlar.
Evet, korona virüsü, yukarıdaki örneklerde de görüleceǧi üzere en fazla yoksulları, mütecileri, azınlıkları, göçmenleri ve düşük gelirlileri vurdu. Bu grupların kalkınmış ülkelerin başkentlerinde yaşamaları onların güvende olduklarını belirtmiyor ne yazıkki. Hedefde bu insanlar var maalasef. Oysa korona virüsünden alınacak dersler arasına, unuttuǧumuz ve görmezden geldiǧimiz yardımlaşma ve dayanışmanın yeniden tesisi yok muydu?
Veyis Güngör
21 Nisan 2020