Ramazan, bir Avrupa kültür değeri mi?

Geçen hafta bu köşede, mübarek Ramazan’ın başlamasıyla, Avrupa’da gündeme gelen “Ramadan Mubarek” kavramı üzerinde durmuştum. Kavramın,  artık Avrupa’da kabul edildiğini de belirtmiştim. Ancak, Ramazan’ın ilk günlerinde Avrupa’da sergilenen davranışlar, meselenin sadece Müslümanları tebrik etmekten ibaret olmadığını gösteriyor. Öyle ki Ramazan, Avrupa’nın her geçen yıl daha hissedilir bir şekilde bir kültür değeri oluyor.

Ramazan’ın üçüncü günü, Amsterdam Türk Hava Yolları Müdürlüğü geleneksel iftar programların açılışını yaptı. İftar programında iki yüz kişiye yakın davetli vardı. Davetliler arasında bir grup dikkat çekiyordu. Uzunca bir masanın etrafında yer alan bayan ve baylardan oluşan on altı kişi, Hollanda’nın milli havayolları KLM’yi temsilen gelmişlerdi. Bu gruptan bazıları, Müslümanları anlamak için, gün boyu yemeyip, içmeyip, oruç tutmuşlar. İçlerinde Schiphol Havalimanı Meydan Müdürü ve Kargo Müdürü gibi üst düzey yöneticilerin de yer aldığı KLM çalışanları, her yıl farklı bir camiye iftara gidiyorlar. Schiphol Havalimanı’nda Müslüman personelin de teşviki ile her yıl Ramazan ayında, KLM adına iftar programı düzenliyorlar. Bu yıl düzenlenecek olan iftar programında, Hollandalı bir mutasavvıf konuşma yapacak ve Mesnevi tanıtılacak.

Ramazan ayında, Avrupa’nın her köşesinde, bu ve benzer iftar programları birbirini takip ediyor. Programlar, Müslüman ve Türk kuruluşlarıyla sınırlı değil. İçinde yaşanılan ülkelerin sosyal, kültürel ve kamu kuruluşlarının da yer almasıyla yapılıyor. Diğer taraftan, Londra, Amsterdam, Brüksel ve diğer şehirlerin cadde ve meydanlarının Ramazan süslemeleri de göz kamaştırıyor.
Birleşik Krallıkta, Ramazan için hurma paketleyen, Ramazan’ı kutlayan Britanya Kralı Charles ve diğerleri de var şüphesiz.

Avrupa’daki karar vericilerin, ırkçı ve aşırı sağ siyasi partilere rağmen, yer yer ifade ettikleri, “İslam Avrupa’nın bir parçasıdır” tespiti, yukarıda verilen Ramazan hareketliliğindeki örneklerde de açıkça kendini göstermektedir. Sadece Ramazan vesilesiyle yaşanan bu hareketlilik, bize Ramazan’ın artık bir ‘Avrupa kültür değeri’ olduğunu anlatıyor.

Bu süreçte, elbette Avrupa’daki Müslümanların rolü yadsınamaz. Ancak, gelişmeleri daha derin bir şekilde tahlil ettiğimiz zaman, İslam’ın Avrupa’da bir takım imkânlarla, ulaşılamayacak hedeflere, kendi başına vardığı gözlemlenmektedir.

Öyle ki, İslam’ın Avrupa’da kendi başına aldığı mesafeler; bazı Müslümanların din adına şiddet kullanmaları, bazı Müslümanların ise ahlaki değerlere önem vermeyen din anlayışı ve en önemlisi de Avrupa’nın bir çok kentinde Kuran yakılması, aşırı sağ ve ırkçı hareketlerin, “İslam’ın Avrupa’da yeri yoktur” diyerek propaganda yapmalarına rağmen gerçekleşiyor.

İşte bütün bu olumsuz şartlara ve gelişmelere rağmen İslam, Avrupa’da hiçbir siyasi, ekonomik ve sosyal gücün gölgesinde kalmadan, hedefe kendi başına yürüyor. Adeta; Hegel, Marks ve Weber’den sonra “özgürlük” kavramını bayraklaştıran ama “adalet” kavramını mazlum halklardan esirgeyen, işine geldiği gibi kullanan Avrupa’ya kendine gel dercesine…


Umulur ki; Avrupa’daki Ramazan hareketliliğinde görüldüğü gibi, “Ramazan” artık bir Avrupa kültür değeri olur ve Avrupa’da tarihin önceki dönemlerinde, “Türkler geliyor” tehdidiyle oluşan şuur altındaki korkunun gitmesini sağlar. Ama; Türkler’in de, tarih yolculuğu boyunca, temsil ettikleri varoluş tasavvurunu yeniden güncellemeleri, ‘yaratılanı yaratandan ötürü sevmek’ anlayışının bayraktarı olduklarını, yeniden yüksek sesle belirtmeleri  ve uygulamaları gerekmektedir.

Veyis Güngör
6 Mart 2025 

Scroll naar boven
Scroll naar top