Hollanda’da milletvekili seçimleri yaklaşıyor. Bir ay kaldı. Partiler alana indiler. Adaylar toplantılara katılıyorlar. Pazar yerlerinde ve caddelerde bildiriler dağıtılıyor. Medya her geçen gün seçimlere daha fazla yer veriyor. Başta parti liderleri olmak üzere, adaylar çeşitli konularda görüşlerini paylaşıyorlar. Siyasi tartışmalarda en öne çıkan konulardan biri de hiç şüphesiz ‘biz kimiz’sorusuna verilen cevaplardır.
Yani kimlik etrafında yapılan tartışmalar ağır basıyor. Diğer taraftan popülist yaklaşımla farklılıkların seçim malzemesi yapılması da söz konusu. İslam ve Müslümanlar üzerinden oy avlamaya çalışan siyasiler de var. Bundan rahatsızlık duyan, grupların daha fazla kutuplaşmasından rahatsız olan baskı grupları da mevcut. Bu gruplar, demokrasi ve hukkuk devletinin korunması ve zarar görmemesi için harekete geçiyorlar. İşte böyle bir siyasi tablo içerisinde, Hollanda Türkleri’nin konumu ve siyasi kararı çok önem arzediyor.
Bir kaç hafta önce bu köşede bu konuya dikkat çekip, mart seçimlerinde Türkler’in ezici çoğunlukla sandığa gitmesi gerektiğini belirtmiştim. Şimdi neden ezici çoğunlukla sandığa gitmemiz gerektiği ve diğer sıcak siyasi gelişmelere bir göz atalım.
Türkler ezici çoğunlukla sandığa gitmeli…
Öncelikle, elli yılı aşkın bir süredir yaşadığımız bu ülkenin vatandaşları olarak, seçme ve seçilme hakkımızı kullanmalıyız. Tıpkı Hollanda’nın gidişatından rahatsızlık duyanlar gibi, biz de sandığa giderek siyasi tercihimizi yapmalıyız. Demokrasi, hukuk devleti, adalet ve insan haklarının zarar görmemesi için de sandığa gitmeliyiz. Sandığa gitmek için bunlar yetmez elbette. Çifte aidiyetin bir gereği olarak, nasıl geçtiğimiz yıl Türkiye’deki seçimler için Hollanda’da sandıklara gitmişsek, şimdi de Hollanda için aynı heyecanı göstermemiz gerekmektedir. Bu davranışımız bizim her iki ülkeye olan sorumluluğumuzun da göstergesi olacaktır. Tam da bu noktada dikkat edilmesi gereken bir husus var. O da: Türkiye seçimlerine gösterdiğimiz ilgiyi, Hollanda seçimleri için göstermezsek, önümüzdeki yıllarda bu bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır. Seçimlere ezici çoğunlukla katılmak, gelecek yıllarda siyasi partilerin iştahını da kabartacaktır. İşte bu çok yönlü sebeplerden dolayı Türkler’in bu seçimlerde yoğun bir şekilde sandığa gitmeleri gerekmektedir.
Demokrasi ve hukuk devletini korunmalı
Son günlerde, seçim kampanyalarında kullanılan dilin sertleşmesi ve tabiiki ülkenin gidişatından huzursuz olanlar yeni bir hareket başlattılar.
‘Hollanda:Dünya Ülkesi’ sloganıyla ortaya çıkan bu gönüllü hareket, ‘sessiz çoğunluk olmak istemiyoruz’ diyerek tavır belirtiyorlar. Yeni hareket; Hollanda’da ekonomik durum iyi olduğu halde, halkın yüzde 53’ünün gidişattan, mülteci akınından ve sağlık hizmetlerinden memnun olmadığına dikkat çekiliyor. Demokrasi ve hukkuk devletinin kolay kazanılmadığını, özgürlük, eşitlik, seçme ve seçilme hakkı, ırkçılığın yasak olması, hukukun bağımsızlığı gibi değerlerin korunması, gerektiğine dikkat çekiyorlar. İngiltere’de Brexit ve Amerika’da başkanlık seçimlerinde sandığa gitmedikleri için pişmanlık duyanlar gibi olmamak için, 15 mart seçimlerinde sandığa gidilmesi salık veriliyor.
DENK köşeye mi sıkıştırılıyor?
Son dört gün içinde, NRC ve Elsevier’in DENK partisi aleyhine adeta bir kampanya başlattıklarını görüyoruz. NRC, DENK partisi trollarının karşıt görüşte olanların seslerini nasıl kesmeye çalıştıklarını anlatan bir yazı yayınladı. Netanyahu’nun Den Haag’da Hollanda Parlamentosu Dışişleri Komiyonu ziyareti sırasında,Tunahan Kuzu’nun Netanyahu’nun elini sıkmaması başta olmak üzere, DENK üyelerinin kendi aralarındaki yazışmaların da açığa çıkartıltığı bir yazı yayınladı. NRC’de yer alan yazıya göre, partililer sosyal medyada sahte hesaplar açarak kamuoyunu yönlendiriyorlarmış.
Bu haberin arkasından haftalık Elsevier gazetesinde de ‘Denk Partisi seçim kampanyası için Ankara’dan yardım alıyor’ başlığıyla bir yazı yer aldı. İmamların da hedef gösterildiği yazıda klasik söylem, ‘Ankara’nın uzun eli’ bahanesiyle, DENK partisi güya köşeye sıkıştırılmak isteniyor. Çok kimse, ‘Biz bunu yutmayız’ diyor. Hatta bu tür olumsuz yazıların DENK partisine artı puan kazandırdığı da siyasi yorumlar arasında…
Evet, vatandaşlık hakkımızı kullanacağımız, oylarımızla ülke yönetimine katkıda bulunabileceğimiz bir seçim fırsatı daha geliyor. 15 mart milletvekili seçimlerinde, yukarıda anlatmaya gayret ettiğim çok farklı sebeplerden dolayı her vatandaş üzerine düşeni yapmalıdır. Sandığa mutlaka gitmeli. Sesini duyurmalı. Elbette, büyük uğraşlar verilerek elde edilen demokrasi ve hukuk devletinin devamı ve korunması için mücadele etmeliyiz. Bize ne? diyemeyiz.
Sorumsuz davranamayız…
Veyis Güngör
12 Şubat 2017