Tam tamına 749 yıl önceydi. Takvimler 17 Aralık 1273’ü gösteriyordu. Pazar günüydü. Hava soğuktu. Türbe önünde olağanüstü bir hareketlilik vardı. Bir tarafta Müslümanlar, diğer tarafta Hıristiyanlar diğer tarafta da Yahudiler toplanmıştı. Tarihin akışı içinde, bir medeniyetler ve dinler beşiği haline gelmiş şehir meydanında, yani Türbe önünde, gül bahçesi yanında, her inançtan insan, sevgililerine son görevlerini yapmak için toplanmıştı. Manzara kelimenin tam anlamıyla çok kültürlü, çok uluslu, çok dinli bir toplumu yansıtıyordu.
O gün, Selçuklu diplomatı, Muhyiddin Arabî’nin talebesi, ilim, fikir ve tasavvuf üstadı, insan-ı kamil Sadreddîn-i Konevî, Hz. Pir’in vasiyeti üzerine cenaze namazını kıldırmak için yerini alınca, bayıldı. Bir rivayete göre, orada en Sevgiliyi gördü.
749 yıl sonra, tarihler 17 Aralık 2022’yi gösterirken, Türbe önü, yine olağanüstü bir hareketliğe şahit oluyordu. Bir tarafta Selimiye Camii, bir tarafta Yeşil Türbe (Kubbe-i Hadra- Yeşil türbe) ve önünde gruplar halinde dolaşan insanlar. Farklı kültürlere ait oldukları her hallerinden belli olan grupların gözlerinden adeta ‘aşk’ okunuyordu. Hepsi heyecanlı, ağırbaşlı ve enerjikti. Belki, aynı dili konuşmuyorlardı, ancak aynı duyguları paylaştıkları her hallerinden belliydi.
Şeb-i Arus’a günler kala, şehrin sakinleri derin uykuya dalmışken, yurt dışından gelenlerin bazıları, gece geç saatlere kadar, Türbe önünde tef çalıp, sema yaparak, Vuslat’ı anıyorlar.
Türbe önünde dolaşan gruplar, hiç şüphesiz Hz. Pir, Mevlâna Celaleddin-i Rumi’nin ‘Gel’ çağrısı üzerine, dünyanın farklı yerlerinden, büyük bir aşk ve heyecanla sevgililerinin 749’uncu Vuslat yıldönümüne gelmişlerdi. Onlar ki, “milyarların arasında, eserden geçerek müessiri görmek, sebebe takılmadan, müsebbibi görmek isteyen aşk yolunun yolcularıydı”. Hz. Pir’in huzurunda olmaktan büyük mutluluk duyuyorlardı.
Bilindiği üzere, Hz. Mevlâna (ö. 1273), bundan tam 749 yıl önce bu dünyadan beka alemine göç etti. Kendi deyimiyle sevgiliye kavuştu. Bu göç gününe de “şeb-i arûs”, yani “düğün günü” denilmesini arzu etti. Çünkü bir Allah dostu için ölüm, korkulacak bir şey değil aksine bir vuslat, bir kavuşma ve bir buluşmaydı. Vuslat, sevinç ve mutluluk haliydi. Hz. Mevlâna’ya göre, Aşık’ın Sevgili’ye kavuştuğu günde üzüntü, Feryad-ü figân ve ağlamak yerine, düğün günlerinde olduğu gibi ziyafet verilmesi, Sema edilmesi vardı.
Hz. Mevlâna’nın 749. Vuslat Yıldönümü vesilesiyle, Selçuklu Payitahtı Konya’da, Mevlâna’nın yaşam felsefesi çerçevesinde dünyanın dört bir tarafından gelen insanlar, 7 – 17 Aralık tarihleri arasında organize edilen sergiler, konserler, sohbetler, sema ayinleri gibi etkinliklerinde buluştular. Bu insanları Vuslat Yıldönümünde, Şeb-i Arus’ta buluşturan, yaklaşık 750 yıl önceki Konya’nın çok kültürlü, çok inançlı bir şehir olması ve hiç şüphesiz, yüzyıllar önce gönül ve mâna âleminden ifade edilen Mevlâna’nın fikirleridir.
Son iki yıldır insanlık olarak karşılaşılan Korona salgını ve bugün dünyanın karşı karşıya olduğu ekonomik kriz, insanın ne kadar çaresiz ve aciz olduğunu bir kez daha göstermiştir. Neo-liberal kapitalizm, insanı alabildiğince özgürleşmiş ancak belirsizlikler büyümüş ve korkular artmıştır. Oysa, dünyamızda bir ahenk oluşması için, maneviyat aleminin batmayan güneşlerinden birisi olan Mevlâna Celaleddin-i Rumi, insanoğlunu sevgi, hoşgörü, merhamet ve adalet gibi ulvi değerlere yüzyıllardır, ısrarla davet etmektedir.
Hz. Mevlâna ve tarihteki diğer Türk İslam düşünürlerinin günümüz insanına mesajı özetle şöyledir: “neye niçin inandığınızı bilmek ve inancınızın bilincinde olmak, özgüven sahibi olmak, farklı olana ilgi duymak, farklı toplulukların dil, kültür ve tarihlerini öğrenmek, seyahat etmek, meraklı olmak, insanlara karşılıksız yardım etmeye her dem hazır olmak.”
Bu duygular içerisinde, Mevlâna Celaleddin-i Rumi Hazretleri’ni, dar-ı bekaya yürüyüşünün 749. yılında rahmet ve minnetle yad eder, Mevlana dostlarını saygıyla selamlarım.
17 Aralık 2022
Veyis Güngör