Yeniden bir Ramazan ayına kavuşmanın heyecanı içindeyiz. Günlük alışkanlıklarımız değişti. Diğer aylara göre bazılarımızın uyku ve çalışma saatleri bile değişti. Bedenen ve ruhen oruç psikolojini idrak etmeye başladık. Günler çok uzun. Bu uzun günleri madden ve manen değerlendirmemiz gerekiyor. Zira Ramazan diğer aylara göre tefekküre daha çok yakınlaştığımız bir ay. Bize bizden daha yakın olanı, bize şah damarımızdan daha yakın olanı düşünmek. İçimizdeki değerin farkına varmak. O’nun ahlakıyla ahlaklanmak…
Konumuza dönersek. Okuma listem çok kabarık. Sırası gelen yazı bir söyleşi. Metin Yakup Şahin’in Sait Başer hoca ile yaptığı bir söyleşi. Söyleşinin başlığı ‘Sait Başer’le Türk Düşüncesi üzerine mülakat’. Söyleşinin içeriği, Türk Müslümanlığı kavramı başta olmak üzere, Türkçe’nin ontolojisi, Töre ve Türk kavramları, Vahdet-i Vücud ve yeni bir gelecek kurmak gibi görüşlerden oluşuyor. Burada konuyu yeni bir gelecek, yeni bir medeniyet tasavvuru için son bin yıllık tarihi duruş ve anlayışa dikkat çekmekle sınırlamak istiyorum.
Vahdet-i Vücûd, Vahdet-i Şuhut ve Pozitivizm arasında Türkler…
Saygıdeğer düşünürümüz Sait Başer, “Türk düşüncesi üzerine mülakat”ında bizleri yeni bir tarih okumasına davet ediyor. Tarihte farklı dönemlerde nasıl düşündük ve tasavvur ettik sorusuna verilen bir cevap aynı zaman da. Bu bakış açısına veya tarih okumasına göre; Türk tarihinin son bin yılının şöyle analiz edilebileceğini söylüyor:
- 1250’lerdeki ontoloji neydi? Vahdet-i Vücûd’du.
- 1700’lere 1800’lere gelindiğinde yani çökerken ontolojimiz neydi? Vahdet-i Şuhut’tu.
- 1800’lerin ortalarında Tanzimat’tan sonraki dönemde yeniden kalkınma çabasına girdiğimizde (medeniyeti yenilemek istediğimizde) ontolojimiz neydi? Pozitivizm’di.
Peki bu üç dönemin özellikleri nedir? Bu dönemlerde ne haldeyiz? Düşünürüm Sait Başer’e göre:
- Vahdet-i Vücûd ontolojisinin hakim olduğu dönem müthiş bir yükseliş görüyoruz.
- Vahdet-i Şuhut’ta demirledikten sonra başaşağı gidiyoruz.
- Pozitivizme girdikten sonra bir cinnet toplumuna dönüyoruz!
Ortaya konulan bakış açısı yani tarih okuması yeni bir gelecek kurarken hangi değerlere itibar etmeliyiz sorusuna cevaptır. Yani ontolojimizi toparlamak. Devamla tarihi bütünlüğü yakalamak. Tarihi kaos olmaktan çıkarmak diyor düşünürümüz.
O zaman, yeni bir medeniyet tasavvuru için, bir tarih düşüncesi oluşturumalı. Tarih analiz edilmeli. Tabiiki Türkçe’yi bilmemiz yani Türkçe’nin içindeki ontolojiyi, bilgi teorisini, ahlâk teorisini, estetiğini bilmek lazım. Başer’e göre ontolojimizin düzeltilmesi gerekirken, Türkçe’nin de ontolojisinin Vahdet-i Vücud olduğunun idrakine varılmalı.
Peki, yeni bir medeniyet tasavvuru oluşturmak için işe nereden başlayacağız? Kutadgu Bilig’i okumakla işe başlamalıyız diyor düşünürümüz. Devamla zor olsa da Kutadgu Bilig’i okuyup anlamlandırmak lazım diyor. Düşünmeden okumayı bırakmalıyız, yeniden anlama hünerini kazanmamız gerekiyor, zira anlamada bir çile vardır, bir yaratma vardır. O çile bize zor geliyor diyor Sait Başer hoca. ‘Biz nesillerimizi kaybetmeyi göze alıyoruz ama yeniden anlamayı göze almıyoruz!’ cümlesini ekliyor hoca.
Evet. Yükseliş dönemi yani Vahdet-i Vücûd ontolojisinin fikri mimarları Sadrettîn-i Konevî, Muhyiddîn-i Arabî, Ahî Evran ve diğer şahsiyetlerin öğretilerinin yeniden incelenmesi gerekiyor. Belki günümüze yorumlanması gerekiyor. Anadolu İslam’ının İrfanı olarak da ifade edebileceğimiz bu ontoloji aynı zaman da günümüz Avrupa’sında ortaya çıkan birçok soruna ve özellikle beraberce yaşama kültürüne önemli katkılar yapacağı muhakkaktır. O zaman şimdi zaman yeniden düşünme ve anlamlandırma zamanıdır. Bundan kaçamayız.
Veyis Güngör
31 Mayıs 2017