Hollanda’da 60 yıldır yaşayan Türk toplumu üzerine araştırmalar, anketler ve yorumlar yapılmaya devam ediliyor. Hollanda’ya resmi olarak 1964 yılında başlayan Türk göçünün 60’ıncı yıl dönümünde de, gayri ihtiyarı, Türk toplumunun kimlik meselesi bir defa daha gündeme geldi. Örneğin, üçüncü nesil Hollandalı Türklerle yapılan derinlemesine mülakatlarda, hem Hollanda hem Türk kimliğinin öne çıktığı görüldü. Söz konusu söyleşilerden örnekler vermeden önce, Hollanda Türk toplumunun entegrasyon ve kimlik meseleleri üzerine kısaca değineyim.
Hollanda Türk toplumu, genel anlamda kültürel değerlerini koruyarak, içinde bulunduğu ülkeye yerleşmiş, bir bölümü aidiyet duyduğu sosyal, siyasi ve dini grup kimliğini de benimsemiş, kendilerine bir dünya oluşturmuştur. Bu durum, bize Türklerin, Hollandalı ve Türk kimlikleri yanı sıra, diğer grup kimliklerini de geliştirdiklerini göstermektedir. Hatta, bu kimliklere bir de hemşehri kimliği eklenmiş ve dolayısıyla, Hollanda Türk toplumunun birden fazla kimliği olmuştur. Biz, bu kimliklere bir de Amsterdamlı, De Haaglı veya Rotterdamlı kimliğini de ekleyebiliriz.
Türk toplumunun, kendisini Amsterdamlı olarak görmesi, aslında aynı toplumun entegrasyon diye bir sorununun olmadığını göstermektedir. Ama buna karşılık, yarım yüz yıl sonra bile Hollandalıların en azından bir bölümünün kabul etme sorunu bulunmaktadır.
Şimdi gelelim üçüncü nesil Türklerin aidiyet meselesine. Hollanda’ya Türk göçünün 60’ıncı yılında, Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin desteğiyle, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim görevlisi Mustafa İyi ve göç araştırmaları uzmanı Bahar Cebe, “60’ıncı Yıl, 60 Genç Projesi: Üçüncü kuşakla konuşmalar (Sözlü Tarih Çalışması)” yaptılar. Çalışmanın, aidiyet bölümünde “Kendinizi daha çok Türk mü, Hollandalı mı görüyorsunuz?” sorusuna, Amsterdam’dan 26 yaşındaki bir Türk genci aşağıdaki cevabı veriyor:
“Kendimi nereye ait hissettiğimi daha önce soran olmuştu. Bir arayış içinde insan. Hatta çok iyi hatırlıyorum birkaç yıl önce, Hz. İbrahim hanif bir peygamber, hanif bir insan olma konusundaki bir ders hakkında, burada doğmuş büyümüş olan gençler genel anlamda Avrupa’da doğmuş büyümüş üçüncü kuşakların bu kimlik arayışında bir hanif insan pozisyonu aldığımız dikkatimi çekti. Tamam, bir kimliğimiz var, bir aidiyetimiz var, geleneğimiz var, Türk geleneği, Türk kültürü. Benim iki ebeveynim Türk. Biri Hollandalı biri Türk olsaydı, belki farklı bir kültür olabilir ama burada doğmuş, büyümüş olmam gerçeğini de hayatından söküp atamıyorsun, sonuçta benim hayatımın bir parçası. Dolayısıyla bu soruyu sorduklarında, ben kendime genelde Türk bir Hollandalı diyorum. Çünkü Hollandalı Türk dediğimde, bu sanki Türkiye’de doğmuş, büyümüş ama orada Hollanda’da anne baba tarafından eğitilmiş bir kişi tasviri ortaya çıkıyor. Bunun aksine, Türk bir Hollandalı dediğimde aslında genetik ve gelenek olarak, Türkiye’ye ait olan bir ailenin çocuğu olarak burada doğmuş, büyümüş, yetişmiş bir kişi olarak varsayıyorum kendimi.”
Verilen bu geniş cevap, bir taraftan Türk, diğer taraftan Hollandalı kimliğini öne çıkarıyor. Hatta daha da ileri gidip, teolojik bir tanımlamayla, Hz. İbrahim ve hanif bir insan meselesine de gönderme yapıyor. Bu üç boyutlu cevap her ne kadar felsefi bir mesele olsa da, Hollanda’daki ve Avrupa’daki Türk gençlerinin nasıl bir kimlik arayışında olduklarına dair ip uçları veriyor. Gençlerin, gayri ihtiyari Avrupa kültürü içinde ve Avrupa rasyonalizminin etkisiyle, haniflik teolojisi ile neyi kastettiklerini anlamak gerekiyor. Kanaatimce, buradaki gençlerin yeni kimlik tanımlarında, Tevhid fikri ile evrensel ahlak değerleri belirleyici olmaktadır.
Hollanda Türk toplumuna geri dönersek: Türkler Hollanda’da kendi kimliklerini, kültürel ve dini değerlerini koruyarak ama içinde yaşadıkları ülke Hollanda’nın da sosyal, kültürel etkisiyle oluşturmaktadırlar. Bu zengin kimlik, entegrasyon sorununu aşmış; Türk, Hollandalı, Müslüman olarak devam ediyor.
Veyis Güngör
Platform Dergisi * 20 Şubat 2025